THE SOCIAL DILEMMA

2019 yılının sonlarında ortaya çıkan Covid-19 salgını ile hayatımızda birçok şey değişti. Değişen ve gelişen en önemli gelişmelerden biri de sosyal medya ve teknoloji oldu. Bu dönemde sosyal medyanın diğer bir adıyla yeni medya araçlarının, olası bir distopya yaratma potansiyelini, Social Dilemma belgeseliyle gördük. Yönetmenliğini Jeff Orlowski’nin yaptığı bu belgesel, teknoloji şirketlerinin eski çalışanlarının ve konu ile ilgili uzmanların anlatıcılar olduğu bir röportajlar serisi ve anlatılarla kurgulanmış drama bölümlerinden oluşuyor.

Belgesel yeni medya araçlarının, korkutucu arka planının hangi amaçlarla oluşturulduğunu ve sosyal medya kullanıcılarının içine düşebileceği tuzakları ayrıntılı bir şekilde inceliyor. Belgeseldeki anlatıcı ve uzmanların sektörün içinden gelen insanlar olması, konuya olan inancın artmasında da önemli bir nitelik taşıyor. Yani belgeselde iddia edilen her bir olay aslında gerçeklik değeri taşıyor. Ancak belgeselde anlatılan konunun daha da anlaşılır hale gelmesi için ortalama bir ailenin sosyal medya kullanan çocukları üzerinde gerçekleşen, destekleyici bir hikaye anlatılıyor.

Belgeselin temel amacı; yeni medya araçlarını üreten teknoloji şirketlerinin, insanların gündelik hayatlarını, düşüncelerini ve tavırlarını birçok açıdan nasıl etkilediğini göstermek. Bu amaçta başarılı olan bu yapım aslında yayınlandığı platformun da bu alanda faaliyet göstermesi açısından birbiriyle çelişiyor. Günümüzde kullandığımız neredeyse bütün sosyal platformlar aslında bu amaca hizmet ediyorlar. Herkes her şeyin farkında ancak söz konusu ekonomi ve pazarlama olunca üç maymun oynanıyor.

Toplumsal davranışları, bağımlılık üzerine değiştirmeye çalışan, insanı ikna etmekle ilgili bilinen her şeyi teknolojiye aktaran uzmanların ortaya çıkardığı ikna teknolojisi, kullanılan önemli araçlardan biri olarak görülüyor. Sosyal bir platformda gezerken manipüle ediliyoruz. Gezindiğimiz platformun ara yüzü öylesine tasarlanmış ara yüzler değiller. İnsan psikolojisini baz alarak inşa edilen bu platformlar bizi olabildiğince onlarla vakit geçirmemize ve onlara bağımlı olmamıza sebep oluyorlar. Mesela akışların yukarıdan aşağı doğru olması ve kaydırdıkça yenilenmesi insan psikolojisinde merak uyandıran bir eylemin doğuşunu sağlıyor. Aynı şekilde telefonlarımızın üst panellerine gelen bildirimlerin her zaman sadece bilginin bir kısmını vermesi ve görüntü açısından eksik olması o bildirime tıklamamızı sağlıyor. Tıkladığımız an ister istemez platformun içine çekiliyoruz ve artık bizi kafesine almış oluyor.

Günümüzde bilginin değeri oldukça yüksek. Peki bilginin bu kadar önemli olduğu bu dönemde yanlış bilginin yayılması nasıl sonuçlar doğuruyor? Aşırı bilginin sürekli karşımıza çıkması dikkat eksikliğine neden olurken, bu durum teknoloji şirketlerinin davranış yönlendirme mekanizmalarını daha etkin kullanmalarını sağlıyor. Kişisel veri depolayan platformlarla birlikte çalışarak kişilerin profillerine uygun reklamlar oluşturuluyor ve bu onların görebileceği ağlarda defalarca karşılarına çıkıyor. Reklam sektörünün hilelerinden biri olan bu eylem aslında etik yapılar adı altında işlemiyor. Çıkar amaçlı kurulan bu düzende bilgi kirliliğinin sebebi de bu aslında. Kişiler inandıkları şeyleri defalarca gördükleri ve izledikleri için inandıkları yanlış şeylere inanmaya devam ediyorlar. Çünkü karşılarına doğru bilgi adına herhangi bir seçenek çıkmıyor. Bu toplumsal bozulmalara ön ayak olan sebeplerden biri. Bu algoritma ‘Neden insanlar yanlış bir şeye bu kadar inanıyorlar?’ Sorumuza da bir cevap olabilir.

SİSTEM VE DİSTOPYA

Anlatıcılardan birinin: ‘Ürün biziz, reklam verene satılan ürün bizim dikkatimiz’ ifadelerini kullandığı belgeselde, bir diğer anlatıcı ise: ‘Bu biraz fazla basit oldu, esas ürün davranış ve algılarınızdaki o kademeli, algılanamaz değişimdir. Para kazanacakları tek yer burasıdır.  Risksiz reklam satmak istiyorsanız, çok fazla veri gerekir.’ sözleriyle devam ediyor. Bu da şu demek, eğer kullanıcılar istedikleri şekilde manipüle edilebilirlerse, gelecekteki kullanıcı davranışlarını tahmin etmek ve dolayısıyla reklam verenlerle yapacakları satışlar kolaylaşmış oluyor.

Bütün bu anlattıklarımın yanında, belgeselin üzerinde durduğu konulara ve bunları ele alış biçimine dair aslında birçok tartışma yürütülebilir. Her şeyden önce, belgeselin yer yer anlatıcıların aracılığıyla iddia ettikleri gibi bir sosyal medya nedeni ile oluşan distopya durumu söz konusu. Sosyal medya araçlarını ve bu içerikleri üreten şirketleri, sosyal ve ekonomik ilişkilerin ilk ve en önemli kurucusu yapmak teknolojik basitleştirmeye sebep olabilir. Yine de bu şirketler, kapitalist sistemde kar güdüsü elde etmek adına bir sistemin parçası olmaktan kaçınmazlar. Sosyal medya aslında kapitalizmin farklı bir versiyonu gibidir. Kâr elde eden kaynakları bulma ve kullanmada oldukça başarılıdır. Doğal dünyaya zarar verdikten sonra şimdi de zihinleri sömürmeye ve zarar vermeye başlamıştır. Her ne kadar belgesel bu kapitalist düzeni yok saysa da genel bir bakış açısında bütün toplumsal farklılıkların sosyal medya ve türevlerine bağlandığı izlenimini ortaya koyuyor.

Daha önce sosyal medyanın yanlış bilgiyi dolaşıma sokmada oldukça başarılı olduğundan bahsetmiştim. Belgeselde bundan bahsederken ‘yanlış bilginin yayılma hızının doğru bilgiden altı kat daha fazla’ yayıldığını belirtiyor belgeselimiz. Sosyal medya platformlarının özgür bir ortam yaratmasından kaynaklı bir sorun bu aslında. Fakat bunu daha önce hiç ortaya çıkmamış, tamamen sosyal medyaya has bir sorun olduğunu düşünmek de yanlış. Bu çıkarım bizi yanlış yerlere götürebilir. Bilginin niteliği, ortaya çıkma şekli ve yayılması tarih boyunca çekişmelere sebep olmuştur. Günümüzde bilginin tarihte daha önce hiç olmadığı kadar özgürleştiğini biliyoruz. Bu özgürlüğün beraberinde yanlış, sahte, abartı haber ve bilgileri getirdiğini söyleme de yanlış olmaz. Belgesel, ‘matbaa, gazete ve televizyon gibi araçların ortaya çıktığı dönemlerde de buna benzer tartışmaların var olduğunu ve bunun yeni bir seviyeye geçme ve adapte olma meselesi’ olarak ifade edildiği görüşüne yer veriyor. Ancak ne yazık ki bu görüşe, tatmin edici ve toplumsal süreçleri açıklayıcı cevaplar bulunamıyor ki bu sosyal medyanın faydalı-faydasız tartışmalarının ana konusunun da cevaplanamadığı anlamına geliyor. Ancak belgeselde buna öneri olarak da aslında sosyal medyanın faydalı yönlerinin fazla olduğunu, onu tamamen hayatımızdan çıkarmanın doğru olmayacağını sadece bunun kontrol altına alınması gereken bir mesele olduğuna değiniliyor. Aslında en doğru önerme bu olabilir. Çünkü sosyal medyanın ve medya araçlarının bize kazandırdığı birçok olumlu yön de mevcut. Örneğin durduğunuz yerde ayağına kadar gelmesini istediğiniz bir taksiyi parmağınızın bir hareketiyle çağırabiliyorsunuz. Aynı şekilde binlerce kilometre ötede yaşayan sevdiklerinizle sanki yanınızdaymış gibi görüntülü-görüntüsüz konuşabiliyorsunuz. Tüm bunlar faydalı ancak kontrol altına alınmadığı zaman çok büyük sorunlara da sebep olabiliyor.

Sonuç olarak Social Dilemma, sosyal medya şirketlerinin, kullanıcıları elde tutma ve aynı zamanda yenilerini kazanma istekleri nedeniyle topluma ve insan sağlığına verdiği zararı açıklamaya çalışması ile önemli bir soruna dikkat çekiyor. Çözüm konusunda karmaşık öneriler sunsa da yasal reformlara ihtiyaç duyulduğunu ve sosyal medya konusunda öznel duyarlıkların gelişmesi gerektiğinin üstünde duruluyor. Sosyal medya uygulamalarına derinlemesine bakmak çok çekicidir ve bu konuda açılan tartışmaların devam etmesi gerekir. Fakat aynı zamanda, belgeselin, bir grup süper kötü karakterlerin dünyayı gizlice manipüle etmeye çalıştığı riski de vardır. Belgeseldeki anlatıcıların da kolaylıkla kurtarıcı ve kahraman olabileceği bu konuda, yeni medyaya ilişkin teknolojik, toplumsal, ekonomik ve psikolojik birçok bağlantı eksik kalıyor. Bu yüzden teknolojiyi toplumsal, ekonomik ve psikolojik yapılarla etkileşim içinde olan belirli süreçlerin sonucu ve nedeni olabileceğini akılda tutan bir yaklaşımla incelemek, Social Dilemma belgeselinin açtığı tartışma alanına da bu yönden dahil olmak daha doğru olabilir.

KAYNAKÇA:

Social Dilemma / 2020 ‧ Belgesel/Yarı belgesel film

Bu içeriğin her türlü sorumluluğu ve hakları, yazar(lar)ına aittir.
Bu içerik, Temsil.org editör ekibinin ve bu sitedeki diğer içerik üreticilerinin görüşlerini yansıtmaz.