Edebiyat, insanın düşünce ve duygu dünyasını ifade etme arayışının en güçlü araçlarından biri olmuştur. Tarih boyunca hayal gücünü ve yaratıcılığı merkeze alan bu alan, günümüzde teknolojik yeniliklerle dönüşüm geçirmektedir. Bu dönüşümün merkezinde ise yapay zekâ (YZ) teknolojilerinin yer aldığını görmekteyiz. Özellikle metin üretimi, dil işleme ve yaratıcı yazma gibi konularda etkileyici ilerlemeler kaydeden yapay zekâ, edebiyat dünyasında hem hayranlık hem de tartışma yaratıyor.
Yapay Zekânın Tanımı ve Edebiyata Yönelik Yetenekleri

Yapay zekânın tanımıyla yola çıkıldığında, bu teknolojinin belirli hedefler doğrultusunda akıllı davranışlar sergileyebilen algoritmalar ve sistemler bütünü olduğu görülür (Akça, 2024). Özellikle doğal dil işleme modelleri, edebiyatın biçim ve içerik boyutlarında önemli bir kırılma yaratmıştır. ChatGPT gibi sistemler, milyarlarca kelimelik veri setlerinden yola çıkarak istatistiksel dil modelleri inşa eder ve bu sayede insan benzeri metinler üretme kapasitesine ulaşır. Ancak bu metinlerin, insanî deneyim ve yaratıcılıktan ne ölçüde yoksun olduğu hâlâ tartışmalıdır. Roland Barthes’ın “yazarın ölümü” kavramı, yapay zekâ teknolojilerinin yazı evrenine girişini yeniden düşünmeyi gerektirir: Yazar ölüyor olabilir ama yazan sistemlerin doğumu ne anlama gelmektedir (Akça, 2024)?
YZ’nin edebiyatla etkileşimi, öncelikle yaratıcı yazma süreçlerinde etkisini göstermektedir. Geçmişte matbaanın icadı gibi teknolojik yenilikler edebiyatın daha geniş kitlelere ulaşmasını sağladıysa, bugün YZ araçları yaratıcı süreçleri destekleyerek yazma eylemini daha erişilebilir hâle getirme iddiasındadır. Örneğin, bir yazarın taslağı oluşturma aşamasında yapay zekâ araçlarıyla çalışması, zamandan tasarruf sağlayarak daha rafine bir içerik üretmesine olanak tanıyabilir. Buna karşılık, ortaya çıkan metinlerin sanatsal değerleri ve özgünlükleri, hem yazarlar hem de akademisyenler tarafından sorgulanmaktadır (Gülsoy, 2023). Walter Benjamin’in sanat eserlerinin “aura”sına dair yaptığı klasik analiz, bu bağlamda oldukça işlevseldir. Benjamin’e göre bir eserin kendine özgü “aura”sı, onun tarihsel bağlamıyla ve üretim koşullarıyla sıkı sıkıya ilişkilidir (Benjamin, 1969). YZ üretimi metinlerde ise bu özelliklerin eksikliği göze çarpar.
Telif, Mülkiyet ve Özgünlük: Edebi Üretimde Etik Sorular
Yapay zekâ ve edebiyat ilişkisinde en dikkat çekici unsurlardan biri de etik sorulardır. Bu metinlerin üretiminde telif hakkı, sahiplik (mülkiyet) ve özgünlük gibi meseleler hâlâ netliğe kavuşmamıştır. YZ’nin daha önce yazılmış yüzlerce eserden öğrendiği örüntüler aracılığıyla yeni bir metin üretmesi durumunda, bu metnin yasal ve etik sahipliği kime ait olacaktır? Böyle bir durumda yazar kimdir? Bu sorular, sadece hukuksal bir zemin değil, aynı zamanda estetik ve felsefi bir tartışma alanı da yaratır (Pirim, 2006). Ayrıca, okuyucunun bir metnin YZ tarafından üretildiğini sonradan öğrenmesi, o esere dair değer yargılarını değiştirir mi? Bu gibi sorular, edebiyatın yalnızca biçimsel değil, etik yönünü de yeniden düşünmeyi gerektirir.
Turing Testi ve Okur Algısındaki Değişim

Alan Turing’in “Turing Testi” ile gündeme getirdiği, insan ve makine arasındaki ayrımın bulanıklaşması, edebiyat alanında da farklı bir boyut kazanmıştır. Yapay zekâ tarafından üretilen metinler, insan yazımıyla karşılaştırıldığında neredeyse ayırt edilemez hâle gelmiştir. Örneğin, yapay zekâ modeliyle yazılmış bir roman, yalnızca biçimsel değil, aynı zamanda içeriksel olarak da okuyucuyu etkileyebilir. Ancak bu etkileyiciliğin kaynağında, insan deneyiminden yoksun bir algoritmanın yer alması, okurun esere bakış açısını da değiştirebilir (Akça, 2024).
YZ’nin yaratıcılık alanında sunduğu fırsatlar, sadece yazma sürecine değil, aynı zamanda okuma deneyimine de yeni boyutlar kazandırmaktadır. Örneğin, yapay zekâ sistemi, bir yazarın yarıda bıraktığı bir eseri tamamlama potansiyeline sahiptir. Murat Gülsoy’un Kafka ve Virginia Woolf’un üsluplarını birleştirerek yapay zekâya yazdırdığı hikâye deneyi, bu teknolojilerin yaratıcı süreçlerde nasıl bir yoldaş haline gelebileceğini göstermektedir (Gülsoy, 2023).
Edebiyatın Geleceği ve İnsan Yaratıcılığıyla Denge

Sonuç olarak, yapay zekâ ve edebiyat ilişkisinin derinleşmesi, insan yaratıcılığının sınırlarını yeniden tanımlama potansiyeline sahiptir. Bu teknolojiler edebiyatı daha erişilebilir kılarken aynı zamanda sanatın doğasına, metnin anlamına ve yazar-okur ilişkisine dair köklü sorular ortaya atmaktadır. İnsan deneyiminden bağımsız olarak üretilen YZ metinlerinde, sezgisel ve duygusal derinlik eksik kalabilir. Bununla birlikte, YZ’nin yaratıcı süreçlerdeki destekleyici rolü yadsınamaz. Gelecekte insan ve yapay zekânın iş birliğiyle ortaya çıkacak hibrit edebî türler, hem biçim hem de anlatı açısından edebiyata yeni soluklar kazandırabilir. Ancak bu dönüşümün etik, estetik ve sanatsal sınırlarının dikkatle çizilmesi, sürecin sağlıklı ilerlemesi açısından zorunludur. Zira edebiyat, yalnızca bir araçla değil, insan ruhunun derinliklerinden süzülen o özgün sesle anlam kazanır. Bu yüzden, yapay zekâ ile insan yaratıcılığı arasındaki dengenin korunması, edebiyatın geleceğini belirleyecek en önemli parametrelerden biridir.
Kaynakça
- Akça, N. C., Aslan Cobutoğlu, S., Özbek, Ö. Y., & Akça, M. F. (2024). Yapay zekânın edebiyatta kullanım serüveni. RumeliDE Dil ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi, 39(1), 283-306. https://doi.org/10.29000/rumelide.1470139
- Benjamin, W. (1969). The Work of Art in The Age of Mechanical Reproduction.
- Gülsoy, M. (2023). IST Dergi Söyleşisi: Edebiyat ve Yapay Zekâ. https://www.istdergi.com/index.php/guncel/edebiyat-ve-yapay-zeka Kaya, S. (2024). Yapay zekâ çağında Walter Benjamin’i yeniden okumak: Dijital yeniden üretilebilirlik çağında sanat eseri. İstanbul Arel Üniversitesi İletişim Çalışmaları Dergisi (ISAÜCİDER), 25(1), 77-100.
- Pirim, A. G. H. (2006). YAPAY ZEKA. Yaşar Üniversitesi E-Dergisi, 1(1), 81-93.
- Turing, A. M. (1950). Computing Machinery and Intelligence. https://doi.org/10.1093/mind/LIX.236.433


Yorumunuzu Yayınlayın