Giriş

I. Dünya Savaşı henüz bittiğinde, birçok gazi 4 senede değişen ve makineleşen bu hayata uyum sağlamakta zorlandı. Psikolojik sıkıntılar baş gösterirken, birçok insan hayatına eskisi gibi devam edemedi. Yeni yüzyıl yeni dertleri de peşinde sürükler iken, 20. yüzyıl başları Freud ve Gustav Jung gibi isimlerin ortaya attığı tezler ile gelişen bir bilim olan psikoloji ise bu durum karşısında çözüm üretmekte zorlandı. Tabiri caizse bir enkaz devralan psikologlar, kendi içlerinde dahi konuya çözüm sunarken ikilemde kaldı. Bu ikilem, karşısında ise birçok insan hayatlarına devam edemedi.

Sir Ernest Shackleton'ın gemisi "Quest", Antarktika'ya yaptığı son yolculuk için donatılmadan önce Londra, Tower Bridge'den geçiyor. 1921

Sir Ernest Shackleton’ın gemisi “Quest“, Antarktika’ya yaptığı son yolculuk için donatılmadan önce Londra, Tower Bridge’den geçiyor. Londra 1921

İşte o dönemi yaşayan ve gözlemleyen, modernizmin İngiliz edebiyatındaki önemli temsilcisi, Virginia Woolf bu sorunları; Time dergisinin 1923 senesindeki ilk sayısından bu yana yazılmış tüm İngilizce romanlar arasında ilk yüz kitabın arasına giren Mrs. Dalloway kitabında işlemiştir. 14 Mayıs 1925’te yayımlanan Mrs. Dalloway romanı, Birinci Dünya Savaşı sonrası İngiliz elitlerinden kurgusal bir karakter olan Clarissa Dalloway’in, bir gününü anlatmaktadır.

Virginia Woolf'un kardeşi Vanessa Bell tarafından çizilmiş kitap kapağı

Virginia Woolf’un kardeşi Vanessa Bell tarafından çizilmiş kitap kapağı

Klasik anlayışın aksine bir olay örgüsüne sahip olmayan bu roman, Clarissa ve diğer karakterlerin sürekli geçmişe dönük olayları hatırlayarak romanda var olduğu bir bilinç akışı tekniğiyle yazılmıştır. Önceki roman denemesi Jacob’s Room üç bölüme ayrılsa da bu romanda herhangi bir bölünme bulunmamaktadır. Nadiren paragraflar arası bir tek boş satır bırakılmıştır. 1922 senesinde yazdığı bir günlüğünde Woolf, deliliği ve intiharı inceleyeceğini not almıştı. ‘Toplumsal düzeni eleştirmek, bu düzenin en yoğun biçimiyle nasıl işlediğini göstermek istiyorum’ demişti. Kitabın savaştan gelmiş bir asker olarak şehre uyum sağlama problemleri yaşayan Septimus Warren Smith karakteri ile bu duruma el atmıştır. Bu roman bir günde, bir kentte; tek başına bir kişiyi değil, iki başkişiyi ele aldığı ve bilinç akımını kullandığı için Woolf’a James Joyce etkisinde kaldığını dahi söyleyenler olmuştur. Zamanın kesin bir tasviri okuyucuya yapılmaz iken, okuyucu zamanın geçtiğini Big Ben gibi meydandaki büyük saatlerin çalması ile fark eder.  Bu teknik ile çalan saatleri takip ederek hangi zaman aralığında ve nerede olduğunu yazarın göstermesi, daha önce pek rastlanmamış bir teknik olduğundan birçok yazar bu durumu eleştirmiştir. İkilemlerle dolu bu roman, aynı zamanda bir kişiyi merkeze almadığı için, bir elit sınıf ahalisinden olan Clarissa Dalloway ile otuzlu yaşlarında savaş kurbanı bir memur olan Septimus Warren Smith arasındaki geçişlerde değişen ruh hâllerini de gözlemleyebiliriz.

Mrs. Dalloway (1997) filminde Septimus Smith

Mrs. Dalloway romanından uyarlanan (1997) filmde Septimus Smith karakteri

 

Bambaşka dünyalara ait bu iki karakter birbirini şahsen tanımaz. Romanın başlarında aynı yerde bulunurlar. Bir patlayan lastik sesinden irkilirler. Aynı ortamda perdeleri inik limuzini ve havaya yazılan reklamı seyrederler. Septimus Clarissa’nın varlığını dahi bilmez. Fakat romanın sonunda Clarissa kendi içinde bir bağ kurar bu delikanlıya karşı. Aynı şekilde üçüncü kişi olan Peter Walsh ile de yolları kesişir Septimus’un. Parkta birbirinden habersiz, aynı ortamda bulunurlar. Bu durum romanın içindeki karakterlerin dahi birbirlerine karşı kayıtsız kalması, toplumun ne savaştan dönen askerin bıraktığı gibi ne de insanların daha önce deneyimlediği hayat gibi olmadığını da bizlere göstermektedir. Hepsi kalabalıklar içinde kendini izole eden ve o kalabalıklara dahil olduğunda kendini rahatlamış bazen de rahatsız hisseden insanlara dönüşmüştür.

PTSD, Mrs. Dalloway ve Mental Sağlık

Mrs. Dalloway romanının ilk sayfası

Tanım olarak travma sonrası stres bozukluğu, kişiyi aşırı korkutan, dehşet içinde bırakan, çaresizlik yaratan, çoğu kez olağan dışı ve beklenmedik bir şekilde gerçekleşen olayların tetiklediği; bir ruhsal travma ya da ruh sağlığı durumu olarak tanımlanmaktadır. 1980 senesine kadar bir mental sıkıntı olarak görülmese de TSSB 1952 senesinde literatürde yerini almıştır.

Mrs. Dalloway romanında Woolf, Septimus Warren Smith karakterini travma sonrası stres bozukluğu yaşayan biri olarak tasvir etmiştir. Shell shock, Türkçesi ile Savaş Bunalımı, ile atıfta bulunulmuştur. Septimus’un karısı Lucrezia ise toplumda Septimus’un davranışları, hâli karşısında çaresizdir. Birçok doktora başvurulsa da bir sonuç alınamamaktadır. Doktor Holmes kendisinin bir hobi bulması gerektiğini ve sosyal hayata adapte olması gerektiğini hastasına tavsiye eden bir psikolog iken, Septimus bu durumu kendisine karşı bir hakaret olarak algılamaktadır. Bu durum aslında o dönemdeki doktorların dahi bu sıkıntı karşısında kesin bir tanı koyamamasını da göstermektedir. Doktor Holmes karakterine göre Smith’in aşması gereken bir durumu yoktur. Woolf burada mental rahatsızlıkların toplum tarafından nasıl düşmanca bakıldığı ve suç gibi görüldüğü konusunda bizlere ufak nüanslar göstermektedir. Kendisi de aynı zamanda depresyon, bipolar kişilik bozukluğu, intihar eğilimi gibi sıkıntıları olduğundan bu durumun ona yansıması Dr. Holmes karakteri ile yansıtılmıştır.

 

May 14, 1925: “Mrs. Dalloway” By Virginia Woolf Was Published - Lifetime

Septimus’un bu doktora karşı duyduğu kin ise bizim kitapta karşılaştığımız ilk dışa vurumlardan biridir. Çünkü kitapta çoğu karakterin ne hissettiği ve ne yapmak istediği belirsiz iken, en başından beri Septimus kararlı biçimde bu yeni düzene alışamadığını ve doktorların birer şeytanî varlık olduğunu düşünmektedir. Aynı zamanda yaşadığı savaş travmaları onu intiharın eşiğine getirmiştir. Septimus, klasik anlayışa göre aslında bir trajik kahramanın özelliklerini de barındıran bir anti kahramandır. Dr. Holmes karakterinden sonra kendisinin danıştığı Sir William Bradshaw karakteri ise bu durum karşısında bir yere kapatılması gerektiği ve gözetim altında tutulması gerektiğini tavsiye etmiştir.  Clarissa’nın ise Sir William Bradshaw hakkında hayatı dayanılmaz kıldığı konusunda fikirleri vardır. Bu Septimus’un da tecrübe ettiği gibidir. Bu romanda sosyal hayatın savunucusu ve status quocu olan kişiler doktorların ta kendisidir. Doktor Holmes ve Bradshaw Viktorya döneminin ideallerini yaşayan iki kişidir. Topluma bir türlü kendini adapte edemeyen karakterler ise bu doktorlardan çekinirler. Yani psikolojik durumları değişen şehre karşı yenik düşmüştür. Önceki yazılan romanların aksine bu romanda şehir gayet canlı olarak resmedilmiştir. Önümüzdedir ve yaşamaktadır. Roman boyunca bize kendini göstermiştir. Yalnızca Septimus’un değil Clarissa’nın da yaşadığı birçok ikilem bulunmaktadır. Partiyi düzenleyen Clarissa, bu insanların arasında ne yaptığını bilmediğini rol yapmak zorunda olduğunu söylemektedir. Onun hayatı belirli sosyal çevre ile sarılıdır. Eski zamanları düşündüğü kısımlarda karşımıza çıkan Peter ve Sally gibi dostlarına farklı diğer elit insanlara farklı davranmaktadır. Sıkışmış ve karakteri bölünmüştür artık. Uyum sağladığı sosyete onu sıkmakta ve daha çok daraltmaktadır.Woolf, zamanının İngiliz toplumunda var olan eş zamanlı ifade ve mahremiyet dürtülerinin çelişkili doğasının bir eleştirisini sunmaktadır.

Parti bitmeye yakın acı haberi veren Dr. Bradshaw, Clarrisa üzerinde oldukça tesirli olur. Clarissa’nın ilk tepkisi empatiden ziyade bir şaşırma içermektedir. Roman boyunca İngiliz stoacı idealini her hareketinde gösteren Clarissa, günün sonunda ise ait hissetmediği bir yerde sıkışmışlığın acısını yaşamaktadır. Bu acıya ve şoka ortak olmaktadır. Septimus ise hikaye boyunca bozulmuş ve yıkılmış bir toplum içinde maskülen beklentileri karşılayaman, bir kişilik olarak karşımızdadır. İki uç kutup kitabın en sonunda alışılmışın dışında bir şekilde de olsa aynı noktaya varabilmiştir. Woolf Septimus Smith’i savaş öncesi ve sonrası İngiltere’nin kişiliğini göstermek için bir metafor olarak kullanmıştır. Septimus’un hikaye sonunda aldığı konum ise İngiltere’nin savaş öncesi o ihtişamlı, güçlü ve stabil durumunun artık olmadığını da bizlere göstermektedir.  Bireylerin hissettiği uyumsuzluktan toplum ve insanlık durumunun eşit derecede sorumlu olduğu açıktır; bu, sosyal normlara uyma ihtiyacından, fikirlerinden ve karakterlerin kendi aralarında anlatımından kaynaklanan kapsayıcı çatışmayı ortaya çıkarmaktadır. Woolf, bu duruma karşı olan düşüncelerini kitabında şu cümlelerle açıklamaktadır:

”Değil mi ki lanetlenmiş bir soyuz ve batan bir gemiye zincirlenmişiz demek bütün olanlar kötü bir şaka; öyleyse biz de hiç değilse kendi payımıza düşeni yapalım, öbür tutsakların acısını hafifletelim hücremizi çiçeklerle, minderlerle döşeyelim, elimizden geldiğince dürüst olalım.”

 

 

Kaynakça:

Grossman, Lev (8 Ocak 2010). “Is Mrs. Dalloway one of the All-TIME 100 Best Novels?”. Time (İngilizce). ISSN 0040-781X.

Urgan, Minâ. Virginia Woolf (Mart 1995) ISBN 975-363-363-7

Braz J Psychiatry. 2017; 39(1): 69–71. Published online 2016 Jun 14. Manuela V. Boeira,1,2 Gabriela de Á. Berni,1,2 Ives C. Passos,1,2 Márcia Kauer-Sant’Anna,1,2 and Flávio Kapczinski1,2 Virginia Woolf, neuroprogression, and bipolar disorder
doi: 10.1590/1516-4446-2016-1962

Woolf, Virgina. Mrs. Dalloway. ISBN: 9786056991448 Çev. İlknur Özdemir

Bu içeriğin her türlü sorumluluğu ve hakları, yazar(lar)ına aittir.
Bu içerik, Temsil.org editör ekibinin ve bu sitedeki diğer içerik üreticilerinin görüşlerini yansıtmaz.