Üç Büyük Düşünür ve Toplum Kuramları

Marx, Weber ve Durkheim’ın toplum kuramlarını; modernite ve modern toplum kavrayışları ve özne/faillik anlayışları bağlamlarında karşılaştırmalı olarak tartışacak olursak: Klasik sosyolojinin üç önemli temsilcisi olan Marx, Weber ve Durkheim, sanayi toplumunun gelişiminin ilk evreleri olan modernitenin erken dönemlerini dönüşen, ilerleyen ve modernleşen toplumun dinamiklerini anlayabilmek için analiz ederler. Bu analizler, tam da klasik dönem sosyolojik düşüncesinin perspektifinden izler taşır; evrimci, ilerlemeci, pozitivist bir yaklaşım.

Free photo group of friends stacking hands

Üç büyük düşünür de bu dönemde modern toplumu bütünüyle ele almaktan ziyade kendi fikirleri doğrultusunda belli noktalarından yakalayarak anlamaya çalışır. Bu doğrultuda Durkheim, toplumsal değişim sürecinde mekanik dayanışmadan organik dayanışmaya, yani geleneksel toplumdan modern topluma geçişte yaşanan hızlı sosyal dönüşümlerin yol açtığı birtakım sorunlara ağırlık verir. Marx, üretim ilişkilerinden yola çıkarak sosyal sınıfları ortaya atar ve modernliğin büyük sancılarından biri olan, günümüzde hala geçerliliğini koruyan yabancılaşma kavramı üzerinden modern toplumu tanımlamaya çalışır. Weber ise ideal tip tanımlamasıyla daha zihinsel ve düşünsel ilerlemenin yanı sıra otorite ve devlet üzerinden de ilerleyerek toplumu sınırları belli rasyonel sistemler bütünü olarak resmeder.

Modern toplumların sosyoloğu: Emilie Durkheim

Durkheim

Durkheim ile başlayacak olursak, toplumsal dönüşüm aşamalarında iki kilit noktanın önemini vurgular: düzen ve dayanışma. Zaten bu iki kilidi açmanın tek yolu da bizi Durkheim’ın üzerinde en çok durduğu kavramlardan biri olan sosyal bütünleşmeye götürür. Geleneksel toplumları mekanik bir dayanışmaya, modern toplumları ise organik bir dayanışmaya sahiplik ile tanımlayan Durkheim’a göre, modern toplumda toplumsal dayanışmanın belirleyici unsuru “iş bölümü” dür. İş bölümünün arttığı modern toplumlarda insanların birbirine bağımlılığı ve birbirinin eylemlerine bağlılığı da gittikçe artar (Swingewood, s. 140). Modernleşmeyle birlikte yaşanan gerilimlerle başa çıkmanın ve toplumu belirli bir düzen ve dayanışma içinde tutmanın yolu sosyal entegrasyondan geçer.

Ulusların Zenginliği: İş Bölümü - Parlak Jurnal

Bu noktada Durkheim’ın Schaffle’dan etkilendiği noktalara değinmeden geçmek istemem. Schaffle’a göre, toplum kendini oluşturan bireylerden bağımsız kendine has özelliklere sahiptir. Toplum dediğimiz şey basit bir şekilde bireylerin toplamı demek değildir. Aksine toplum, kendini meydana getiren bireylerden de önce var olan, bu bireylerin var olmalarını ve bir biçimde varlıklarını sürdürmelerine olanak sağlayan, alan açan dinamik bir yapıdır (Giddens, s. 122). Toplum, bireyleri onların kendilerini etkilediklerinden daha fazla etkiler ve dönüşümünü de bu şekilde gerçekleştirir. Evet bireyden etkilenir, bireyi de etkiler ama kendine ait bir bilinci, çıkarı, işleyişi sebebiyle de bireyden daha baskındır. Ama günün sonunda toplumu bir organizmaya benzeten Durkheim toplumun varlığını sürdürmesi, ilerlemesi ve gelişmesi için bireylerin topluma entegre olarak toplumsal düzeni ve toplumsal dayanışmayı sağlamasının modern toplumun bir gereği olduğunu söyler. Böylece bize modern toplumun reçetesini sunmuş olur. Fakat bu reçeteyi sunarken modernitenin getirdiği kaçınılmaz yan etkilere değinmeyi de ihmal etmez.

ÉMILE DURKHEIM VE ROBERT MERTON'DA ANOMİ KAVRAMI – SOSYOLOJİK MÜDAHALE

Durkheim’a göre, modernleşmenin nimetleri olduğu kadar kötü sonuçları da vardır. Avantajlarla beraber kederleri de getirir. Sürekli bir değişimin içinde olmak, modernliğin değişmez kuralıdır ve bu süregelen değişim, toplumsal dönüşümün bazı noktalarında bireyleri ve toplumu sekteye uğratarak boşluk hissi yaratır. Bu noktada kuralsızlık ve normsuzluk yani anomi ortaya çıkar. Durkheim anomiyi intihar üzerinden işler ve çeşitli intihar türleri sıralar. Ama modern toplumun belirgin bir sorunu olduğunu düşündüğü için çalışmalarında en çok, toplumdaki hızlı dönüşümlere bağlı olarak gelişen anomik intihar ile ilgilenir. Anomik intiharın sanıldığı gibi savaş, sefalet, buhran dönemlerinde değil de yüksek beklenti ve arzulara sahip bireylerin sürekli rekabete, hıza, doyuma ve tatmine erişemediği modern toplumlarda fazla olduğunu söyler.

İşte! Kendi Sonunu Ölen Bir İnsan - PlumeMag

Durkheim’a göre intihar, modernitenin ve modern toplumun yol açtığı bunalımların bir sonucudur (Powers, s. 108). Modern zamanının temel sorunu, geleneksel toplumların çözülüşüyle su yüzüne çıkan bireysel özgürlükleri, toplumu bir arada tutan ve toplumun sürdürülmesini sağlayan kolektif değerlerle uzlaştırma yükümlülüğünün olmasıdır. Ne var ki her insan hayata belli ihtiyaçlarını gidermek üzere yönlendirilen bencil bir canlı olarak başlar. Fakat doğup büyüdüğü ailede sosyalleşmeye başlayarak bencil doğasını biçimlendirir. Dolayısıyla Durkeim’ın özne olarak ele aldığı birey toplumsal bir varlıktır (Kaya, 2012).

Karl Marx ve Kürtler

Marx

Marx’a göre özne kendini gerçekleştirebilmelidir ve insanın kendi kendini gerçekleştirmesinin aracı onun emeğidir. Marx’ın 1844 Elyazmaları’ndaki ifadesine göre “Dünya tarihi olarak adlandırılan şeyin tümü insanın insan emeğiyle yaratılmasından başka bir şey değildir.” Birer toplumsal özne olan birey gündelik yaşamdaki sayısız etkinlikte toplumu yeniden üretir. Bu üretim toplumsal düzeni ve istikrarı sağladığı kadar çatışmanın, değişimin, gelişimin de kaynağıdır. Birbirinden farklı her bir üretim sistemi kendi içerisinde belli ilişkiler ağı oluşturduğu için insanlar asla sadece birey olarak üretmez aynı zamanda belirli bir toplumun üyesi olarak da üretirler. Belirli üretim ilişkilerine dayanmayan hiçbir toplum tipi yoktur. Bu üretim ilişkileri temel olarak üretim araçlarına ve mülkiyetine sahip olanlar ve olmayanlar şeklinde iki ayrı sınıf meydana getirir. Bu ayrım, sınıflar arasında zorunlu bir çatışma yaratır. Daha somut ele almak gerekirse; kapitalist ekonomideki üretim ilişkileri ve bu ilişkilerin geliştirdiği “burjuva” ve “proletarya” sınıfı, emek-sermaye çatışmasına dayalı bir sömürü ilişkisi doğurur.

Marksizm ve Hukuk II | HukukPolitik

Bu çatışma sınıf mücadelesini doğurur. Toplumların tarihini sınıf mücadeleleri olarak gören Marx, toplumu da bu mücadelelerin alanı olarak görür. Bu yüzden toplumsal değişimleri de ekonomik perspektiften ele alır. Haliyle modernleşmeyi ekonomiye de yedirerek ekonomik modernleşmeyi anlamak için kapitalist modernleşme teorisini geliştirir. Modernleşmeyi üretim ilişkileri ile birey ve toplum üzerindeki etkileriyle birlikte analiz eder. Marx’ın bu teorisine göre modern toplumun dinamikleri modern ekonominin yapıtaşı olan kapitalizmden meydana gelir. Kapitalizm modernitenin ruhudur. Kapitalist modernleşmeyle üretim ve tüketim uluslararası nitelik kazanır ve dünya pazarı oluşur. Teknolojinin gelişimiyle üretim daha da otomatikleşir böylece üretimden tüketime giden yolu da hızlandırır örneğin dağıtım ağı genişler. Ayrıca iletişim araçları geliştikçe iletişimin kapsamı da büyür.

Özgür Hüseyin Akış yazdı | Emperyalizm, Türkiye, Suriye ve çocuk mülteci işçiler | PolitikYol.com | Yorum, Analiz, Haber Sitesi

Kapitalizm hem özgürleştirici hem baskıcı bir güce sahiptir. Aynı şekilde modernizm de böyledir. Marx, modernliğe geçişi şöyle betimler: “Tüm yerleşmiş ilişkiler, doğurdukları eski değer yargıları ve görüşlerle birlikte çözülüp dağılmakta yeni oluşanlarsa daha kemikleşemeden eskimektedir. Kalıcı duran ne varsa buharlaşıyor, kutsal diye ne varsa kutsallıktan düşüyor.” O da bireyin kendi kendine seçim yaptığını zannettiği sayısız fırsat ve avantajlar sunarak bireyi özgürleştirir, en azından özgür hissettirir. Bununla beraber bireyleri soyut ve somut belli cazibelerle değişime uğramaya veya uymaya ikna eder, zorlar. Durkheim modernleşmenin kötü sonuçları olduğunu ve intiharın modern toplumun bir krizi olduğunu söylemişti. Benzer şekilde kapitalist modernleşme de bir başka intihar meydana getirir: yabancılaşma. İnsanın kendi kendini gerçekleştirmesinin aracı olan emeğin nesne haline gelişi insanı doğaya, kendisine, eylemlerine ve emeğiyle yarattığı ürüne yabancılaştırır. İnsan kendi varlığını reddetme noktasına gelir (Giddens, s. 44).

Max Weber'de Ekonomi, Hukuk ve Rasyonalite | HukukPolitik

Weber

Weber’e göre toplumun modernleşmesi, aydınlanmayla beraber irrasyonel kurumlardan kendini ayırmasının devamı olarak toplumun gittikçe rasyonel bir hal alması ve kurumların bürokratik bir sistemle işler hale gelmesidir. Belli bir kadronun düzenli, sınırları açıkça çizilen, hiyerarşik, yazılı bir sistem içinde eylemlerini yerine getirmesi modernliğin iskeletini oluşturur. Fakat aklın topluma bu denli entegrasyonu, insanlığın bürokratik baskının ve otoritenin “demir kafesi” içine sıkışmasına da neden olur (Powers, s. 132). Zaten Weber’e göre bu durum modernliğin getirdiği en önemli tehdittir. Rasyonelleşmeyle dünya büyüsünden arındırılırken farkında olmadan yeni bir irrasyonelime zehri damıtılmaktadır. Zamanla, akla dayalı bir şekilde planlanan şey akıl dışı bir hal almaya başlar.

Weber: “Demir Kafes” ya da "Iron Cage" ~ Muhammet Negiz | Ad astra per aspera...

Weber’in rasyonalizasyonu yabancılaşmanın bir ikizi, bürokrasi kavramı kapitalizmin temel aracı ve yerleşik sistemidir. Hem bürokrasinin hem de kapitalist ekonominin işleyişini sağlayan şey de rasyonel mekanizmadır. Modern toplumlarda bürokratikleşmenin gelişimi doğrudan toplumsal hayatın farklı alanlarına hâkim olan iş bölümünün gerçekleşmesiyle ilişkilidir (Scaff, s. 38). Aşırı uzmanlaşma ve rutinleşme de bürokrasiyi getirir. Bürokrasi denildiğinde aklıma hem Aziz Nesin’in “Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz” (Nesin, 2006) kitabı gelir. Buradan yola çıkarak şöyle bitirmek isterim: Bürokrasi ne akıllıdır ne akılsız.

Kaynak

  • Scaff, L. A. (1998). Max Weber. R. Stones içinde, Key Sociological Thinkers. NY: Palgrave Macmillian.
  • Swingewood, A. (1998). Sosyolojik Düşüncenin Kısa Tarihi. Ankara: Bilim ve Sanat.
  • Turner, B. (2014). Klasik Sosyoloji. İstanbul: İletişim Yayınları.
  • Nesin, A. (2006). Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz. İstanbul: Nesin Vakfı.
  • Giddens, A. (2009). Kapitalizm ve Modern Sosyal Teori. İstanbul: İletişim Yayınları.
Bu içeriğin her türlü sorumluluğu ve hakları, yazar(lar)ına aittir.
Bu içerik, Temsil.org editör ekibinin ve bu sitedeki diğer içerik üreticilerinin görüşlerini yansıtmaz.