T2425-İz
YAYIN EKİBİ
T2425-İz
Sabah gözümüzü açar açmaz elimiz telefona gidiyor. Ekranda beliren bildirimler, sosyal medya akışları, yeni mesajlar… Etrafımız sanal arkadaş listeleri, takipçi sayıları ve gruplarla dolup taşarken derinlerde hissettiğimiz o yalnızlık duygusunun neden bir türlü azalmadığını hiç düşündük mü? Kaynak: ntv.com.tr Bugün sosyal medya sayesinde dünyanın öbür ucundaki biriyle saniyeler içinde iletişim kurabiliyoruz. Ancak her şey bu kadar kolaylaştıkça, insan ilişkilerinin niteliği tartışmalı bir hâle geliyor.
Spor tarihindeki büyük isimler, yalnızca başarılarıyla değil, aynı zamanda insanlara ilham veren hikayeleri, toplumsal dönüşümleri tetikleyen etkileri ve kültürel miraslarıyla da tarihe geçmişlerdir. Michael Jordan, Kobe Bryant, LeBron James, Muhammad Ali, Mike Tyson, Lionel Messi, Cristiano Ranoldo, Mia Hamm, Tom Brady, Michael Phelps, Usain Bolt, Simone Biles, Roger Federer, Serena Williams, Steffi Graf, Tiger Woods, Michael Schumacher ve Naim Süleymanoğlu gibi sayısızn efsaneler, sporun çok ötesine geçerek dünya üzerinde derin bir iz bıraktılar. Onların başarı hikayeleri, insan potansiyelinin sınırlarını yeniden tanımlarken, birçok insana hem bireysel hem de toplumsal düzeyde ilham kaynağı olmuştur.
Gelecekte dünyamızı yönetecek olan Z kuşağı ve Alfa kuşağı kimlerden oluşur? Dijital dünyanın sunduğu imkanlarla yetişen ve yetişmekte olan bu 2 kuşak birbirlerinden farklılar mı yoksa aynılar mı? Yazımda Z ve Alfa kuşağının buluştuğu ve ayrıştığı noktalardan ve de gelecekteki konumlarından bahsediyorum. İyi Okumalar!
Günümüzde bilim çok hızlı bir şekilde ilerliyor ve geçmiş ve şimdiden aldığı birikim ile geleceği hazırlıyor. Peki, bilim tam olarak ne zaman başladı? Bu sorunun belli bir cevabı bulunmuyor. Ateşin icadı da olabilir, matematiğin bulunması da, yazının icadı da… Başlangıç noktasını nerden alırsanız bakış açısına göre değerlendirebilirsiniz. Bakış açısı mı? Bilimden bahsederken felsefeye giriş yapmışız. İşte cevap tam olarak burada yatıyor...
Türkiye müzik tarihinde, hem şarkıları hem de düşünce dünyasıyla bu kadar derin iz bırakmış sanatçı sayısı azdır. İlhan İrem, romantik melodilerden mistik bir yaşam felsefesine uzanan yolculuğuyla yalnızca bir müzisyen değil; bir düşünce adamı, bir hikâye anlatıcısı ve bir dönemin ruhunu şekillendiren figürlerden biri oldu. “Işık ve sevgiyle” diye özetlediği felsefesi, onu sevenlerin kalbinde hâlâ canlı. İlhan İrem: Romantik Ezgilerden Mistik Bir Yolculuğa Bursa’dan Yükselen Bir
"Sabah Bülbülü" olarak bilinen Feyruz, özellikle savaşın yıkıcı etkilerine karşı halkının direncini simgeleyen bir ses olmuştur. Lübnan’ın iç savaş yıllarında, sesi halkını birleştirirken, müziği de bir barış ve umut mesajı olarak yankı bulmuştur. Bu yazıda, Feyruz’un hayatına, müziğine ve Lübnan kültüründeki yerine daha yakından bakacağız.
Edebiyat, yalnızca kelimelerle inşa edilen bir dünya değildir; aynı zamanda nesneler aracılığıyla da derinlik kazanan, anlam katmanları barındıran bir sanattır. Nesneler, anlatılarda salt fiziksel varlıklar olmaktan çıkıp bireylerin hafızasını, kayıp duygusunu ve kimlik inşasını şekillendiren semboller hâline gelir. Özellikle travmatik deneyimler yaşayan karakterler, geçmişiyle bağını sürdürebilmek için nesnelere yönelir ve onları bir anlam kaynağı hâline getirir. Freud’un geliştirdiği psikanalitik kuram, bireyin kayıpla başa çıkma sürecinde nesnelerle
Gazze ve Doğu Türkistan’da yaşayan çocuklar için oyun vakti yoktur. Bir ses bombasıyla yarıda kalan saklambaç, tankların geçtiği sokakta düşürülen top ya da duvara çizilen ama tamamlanamayan bir güneş… Bu coğrafyalarda oynayamamak, yalnızca fiziksel bir imkânsızlık olmanın ötesinde; savaşın, çocukluğun en temel ihtiyacına yaptığı müdahalenin sembolüdür.
Üniversite tercih dönemindeyseniz ve kararsızlık yaşıyorsanız, bu yazı size yol gösterebilir! Unutmayın, üniversite sadece bir diploma değil; aynı zamanda hayata atılmadan önce kendimizi keşfettiğimiz bir alan. Hacettepe Üniversitesi İletişim Bilimleri Bölümü’nden yeni mezun olmuş biri olarak. Dört yıl boyunca hem akademik olarak donandım hem de üretme, düşünme ve kendimi tanıma fırsatı buldum. Hazır üniversiteler terdih dönemindeyken, bölümüm hakkında deneyimlerime dayanarak bilgi vermek istiyorum.
Bir alışveriş merkezinde ya da sosyal medyada gezerken kulağımıza takılan o tanıdık melodi, kimi zaman biz fark etmeden bizi bir ürüne yaklaştırır. Bazen neyi neden seçtiğimizi bilmeyiz; ancak bir jingle zihnimizde dönüp dururken bir marka aniden “bizden biri” gibi hissettirebilir. Bu his, çoğu zaman salt rasyonel bir tercih değil; duygusal bir yönlendirme, hatta kimi araştırmacılara göre doğrudan bir manipülasyondur. Peki müzik, tüketici kararlarında ne kadar etkili
Türk Beşleri, Türkiye’nin müzik tarihinde olmazsa olmaz bir dönemin, gelenekle modernliği harmanlayarak ulusal bir ses yaratan beş benzersiz bestecinin hikâyesidir. Cemal Reşit Rey, Ulvi Cemal Erkin, Ahmet Adnan Saygun, Hasan Ferit Alnar ve Necil Kazım Akses. Bu isimler, genç Cumhuriyet’in kültür devriminin sancılı yıllarında, Türk müziğini dünyada ki diğer müziklerin seviyesine çıkarma hayalinde önemli yer oynadı. Onlar sadece notalar yazmadılar; koskoca bir ulusun ruhunu, geleneğini ve
Bir toplumun gerçek karakterini anlamanın en kestirme yolu, onun neye güldüğüne bakmaktır. Çünkü mizah, yüzeyde neşeli ve eğlenceli bir maske gibi görünse de gerçekte toplumun en derin çatışmalarını, korkularını ve hayallerini yansıtır. Kimi zaman bir fıkra, kimi zaman bir karikatür ya da bir çocuk kahramanın sözcüklerinde; aslında toplumsal yapının görünmeyen yüzleri, mizah aracılığıyla görünür hâle gelir. Bu bağlamda mizah, sadece eğlencenin değil, aynı zamanda toplumsal belleğin,
Dil, bir milletin kimliğini ve kültürel mirasını şekillendiren en önemli unsurlardan biridir. Tarih boyunca toplumların değişen ihtiyaçlarına ve dış etkilere bağlı olarak dönüşüm geçiren diller, hem bir iletişim aracı hem de bir kimlik taşıyıcısıdır. Türkçe de bu süreçten muaf değildir. Ancak son yıllarda, özellikle küreselleşmenin etkisiyle artan yabancı dil etkileri, Türkçenin yozlaştığına dair tartışmaları gündeme getirmiştir. Peki, bu tartışmalar ne kadar haklı? Türkçenin karşı karşıya olduğu
İnsanoğlu, geçmişi unutmaya mahkûm olduğu kadar, bazı şeyleri asla unutmamaya da mecburdur. Birey olarak hatırlamak, yalnızca zihinsel bir süreç değildir; aksine, toplumsal yapının, kültürel aktarımların, kolektif ritüellerin ve tarihsel bağlamın iç içe geçtiği çok katmanlı bir hafıza alanıdır. "Kültürel bellek" kavramı, tam da bu karmaşık alanı tarif eder. Bellek dediğimiz şey, yalnızca geçmişin fotoğrafik bir kaydı değil, toplumsal ilişkiler, güç dinamikleri ve kimlik inşasının sürekliliğini sağlayan
Edebiyat, insanın düşünce ve duygu dünyasını ifade etme arayışının en güçlü araçlarından biri olmuştur. Tarih boyunca hayal gücünü ve yaratıcılığı merkeze alan bu alan, günümüzde teknolojik yeniliklerle dönüşüm geçirmektedir. Bu dönüşümün merkezinde ise yapay zekâ (YZ) teknolojilerinin yer aldığını görmekteyiz. Özellikle metin üretimi, dil işleme ve yaratıcı yazma gibi konularda etkileyici ilerlemeler kaydeden yapay zekâ, edebiyat dünyasında hem hayranlık hem de tartışma yaratıyor. Yapay Zekânın Tanımı
Tarih boyunca insanlar farklı değerli varlıklar peşinden koşmuştur. Bir zamanlar zenginlik altın, gümüş ve değerli madenlerle ölçülürken sanayi devrimiyle birlikte petrol ve enerji kaynakları en büyük servet kaynağı oldu. 20. yüzyılda bilgi, en değerli kaynak olarak kabul edildi ve “bilgi güçtür” anlayışı dünyaya hakim oldu. Ancak 21. yüzyılda, teknolojinin ve internetin hızla yayılmasıyla birlikte yeni bir para birimi ortaya çıktı: Dikkat. Bugün büyük teknoloji şirketleri, senin
Teknolojinin gelişimi, medya ve eğlence alışkanlıklarını köklü şekilde değiştirdi. Dizi ve film platformları sayesinde artık istediğimiz içeriği istediğimiz zaman izleyebiliyor, farklı kültürlerden yapımlara kolayca ulaşabiliyoruz. Kullanıcı odaklı algoritmalar, ilgimizi çekecek içerikleri hızla önümüze getirirken, bu dönüşüm birçok ülkede yeni platformların ortaya çıkmasını sağladı.
Zeigarnik etkisi; henüz sonuca ulaşmamış veya yarıda kalmış işleri ya da yaşananları, tamamlanmış olanlara kıyasla insan zihnini daha fazla meşgul ettiğini ve bu nedenle onları daha iyi hatırlama eğiliminde olduğumuzu açıklayan psikolojik kavramdır. Bu etki, Litvanya kökenli Sovyet psikolog ve psikiyatr Bluma Zeigarnik tarafından 1927’de keşfedilmiştir.
























