Oyun, çocukluğun dilidir. Bir çocuğun duygularını ifade etme, dünyayı anlama, sosyal ilişkiler kurma ve kendilik duygusunu geliştirme yoludur. Winnicott’un da belirttiği gibi, oyun çocuğun “geçiş alanı”dır; hem içsel dünyasını hem de dış gerçekliği uzlaştırma alanıdır. Gazze ve Doğu Türkistan’da yaşayan çocuklar için oyun vakti yoktur. Bir ses bombasıyla yarıda kalan saklambaç, tankların geçtiği sokakta düşürülen top ya da duvara çizilen ama tamamlanamayan bir güneş… Bu coğrafyalarda oynayamamak, yalnızca fiziksel bir imkânsızlık olmanın ötesinde; savaşın, çocukluğun en temel ihtiyacına yaptığı müdahalenin sembolüdür.
Savaşın Çocuk Üzerindeki Psikolojik Etkisi

Kaynak: voaturkce.com
Warsi’nin (2023) Gazze’deki saha çalışması, çocukların savaş deneyimini çarpıcı bir biçimde gözler önüne sermektedir. 2021 savaşının ardından yapılan görüşmelerde, çocukların davranışlarında dramatik değişiklikler kaydedilmiştir. Okullarda öğretmenlerin bildirdiği durumlar içinde, daha önce arkadaş olan çocukların birbirlerine saldırması, sınıf ortasında nedensiz ağlama krizleri ve dikkat eksikliği öne çıkmaktadır.
Bu durumun Doğu Türkistan’daki yansıması da az dehşet verici değildir. Erkuygur, Akbay-Safi ve Senay’ın (2023) yaptığı çalışmada, diasporadaki Uygur ailelerin %44’ünde travma sonrası stres belirtileri tespit edilmiştir. Özellikle dikkat çekici olan, ebeveynlerin çocuklarının güvenliği konusundaki sürekli endişelerinin travma belirtilerini artırdığı bulgusudur.
İki farklı coğrafyadan gelen bu veriler, ortak bir gerçeği işaret eder: savaş ve sistematik baskı altındaki çocuklar, oyun oynayacak güvenli bir alan bulamadıklarında, bunu alternatif yollarla-çoğunlukla sorunlu davranışlar aracılığıyla-telafi etmeye çalışır.
Bedensel İzler ve Oyun Kaybı

Kaynak: cocukvakfi.org
Warsi’nin (2023) çalışmasında en çarpıcı bulgu, Gazze’deki çocukların %53,6’sında post-travmatik stres bozukluğu (TSSB) belirtilerinin tespit edilmesidir. Bu oran, genel popülasyondaki %1-2’lik oranın çok üzerindedir. Çocuklarda TSSB’nin kendini gösterme biçimi yetişkinlerden farklıdır: tekrarlayan oyunlar, travmatik olayı yeniden canlandırma, aşırı uyanıklık hâli ve ayrılık kaygısı şeklinde kendisini gösterir.
Ancak daha da endişe verici olan, travmanın süreklilik arz etmesidir. Dr. Samah Jabr’ın (Goldhill, 2019’dan akt. Warsi, 2023) ifadesiyle, Gazze’deki çocuklar için TSSB kavramı yetersizdir, çünkü travma geçmişte kalmamış, sürmektedir. Benzer bir durum Doğu Türkistan’daki çocuklar için de geçerlidir. Ailelerinden koparılan, kimliklerini inkâr etmeye zorlanmış bu çocukların yaşadığı travma da devam eden bir süreçtir.
Çocuklukta Hayal Kuramamak

Kaynak: x.com
Hayal kurmak, çocuklukta ruhsal sağlığın temelidir. Bachelard’ın “hayal gücü, varlığın kök salmasıdır” sözüyle anlatmaya çalıştığı gibi, hayal kuramamak varlığın yersizleşmesidir. Winnicott’a göre ise oyun, yaratıcılığın, kendilik hissinin ve dünyayla ilişkinin ilk şekillendiği alandır. Gazze’de ve Doğu Türkistan’da hayal kuramayan çocuklar, bir anlamda varlık kazanamıyor; sadece hayatta kalıyorlar.
Kültürel faktörler, çocukların travma ifade etme biçimlerini derinden etkilemektedir. Warsi’nin (2023) aktardığına göre, Gazze’deki erkek çocuklar özellikle duygularını “güçlü olmak” adına bastırma eğilimindedir. Anneleri, çocuklarının “iyiyim, savaş beni etkilemedi” demelerinin ardından geçen haftalarda gece altını ıslatma, kabus görme ve agresif davranışlarla karşılaşmaktadır.
Bu duygusal sessizlik bir savunma mekanizması mıdır, yoksa çaresizliğin dışavurumu mudur? Erkuygur’un (2023) bulgularına göre, Uygur toplumunda da benzer bir duygusal mesafe alma davranışı gözlemlenmektedir. Çocuklar, yaşadıkları travmayı açıkça ifade etmek yerine kaçınma davranışları sergiler, sosyal etkileşimlerden uzaklaşır.
Oyun Davranışındaki Dramatik Kayıp

Kaynak: trthaber.com
Travmanın en somut yansımalarından biri, çocukların oyun davranışlarında gözlemlenen dramatik değişimlerdir. Warsi’nin (2023) raporunda, çocukların daha önceden keyif aldıkları aktivitelere ilgi kaybetmesi, evden ve hatta odalarından çıkmak istememesi detaylandırılmıştır. Bu durum, yalnızca psikolojik bir çekingenlik değil; çocuğun dünyayla ilişki kurma kapasitesinin ciddi bir şekilde zedelenmesidir. Ghazy’nin (akt. Warsi, 2023) bulgularına göre, Gazze’deki bakıcıların %79’u çocuklarda gece altını ıslatma artışı, %78’i çocukların günlük görevleri tamamlayamaması rapor etmiştir. Bu semptomlar, çocuğun temel gelişimsel kilometre taşlarında geriye gidişin göstergesidir.
Erikson’un Gelişim Evrelerinin Kesintiye Uğraması

Kaynak: qha.com
Warsi (2023), Gazze’deki çocukların yaşadığı travmayı Erikson’un psikososyal gelişim kuramı çerçevesinde değerlendirmiştir. Güven-güvensizlik evresinde (0-18 ay) çocuklar, sürekli tehdit altında oldukları için temel güvenlik hissini geliştiremez. Otonomi-utanç evresinde (1-3 yaş) tekrar gece altını ıslatmaya başlamaları, kazanılmış becerilerin kaybını gösterir.
Bu durum Doğu Türkistan’daki çocuklar için de geçerlidir. Ailelerinden koparılma, ana dillerini konuşma yasağı ve zorla asimilasyon politikaları, çocukların kimlik gelişimini (12-18 yaş) ciddi şekilde sabote eder. Erkuygur’un (2023) belirttiği gibi, diasporadaki Uygur ailelerde çocukların kendi kültürel kimliklerini ifade etme konusunda yaşadığı çelişki, kimlik karmaşasını derinleştirir.
Yaratıcılığın Katledilmesi

Kaynak: indyturk.com
Çocukluk, doğası gereği hayal kurma çağıdır. Winnicott’un “yaratıcı yaşam” kavramında belirttiği gibi, çocuklar oyun aracılığıyla alternatif gerçeklikler yaratır, gelecek planları kurar, farklı roller dener. Ancak sürekli hayatta kalma mücadelesi veren çocuklarda bu yaratıcı kapasite körelir.
Warsi’nin (2023) aktardığı bir vakada, futbol oynarken kardeşini kaybeden çocuğun yaşadığı suçluluk duygusu, oyun aktivitelerinden tamamen uzaklaşmasına neden olmuştur. Çocuk, “eğer kardeşimi de içeri alsaydım bu olmazdı” düşüncesiyle kendini cezalandırır ve hayal kurma yetisini kapatır. Doğu Türkistan’daki durumun bir başka boyutu da geleceğe dair planlar yapamamaktır. Erkuygur’un çalışmasında, diasporadaki Uygur aileler çocuklarının eğitim geleceği, meslek seçimi ve yaşam planları konusunda derin belirsizlik yaşamaktadır.
Konuşamayan Çocuk Fenomeni

Kaynak: dha.com.tr
Travma çalışmalarının öncülerinden Cathy Caruth’un ifadesiyle, travma “anlatılamayan deneyim”dir. Özellikle çocukluk travmaları, dil öncesi dönemlerde yaşandığında veya dil kapasitesini aştığında sessizlik diliyle kendini gösterir. Warsi’nin (2023) raporunda, Gazze’deki çocukların %59’unda konuşma, dil ve iletişim zorlukları artışı kaydedilmiştir. Bu durum yalnızca fizyolojik bir sorun değil; travmanın dilin kendisini zehirlemesidir. Çocuklar yaşadıklarını anlatacak kelime bulamaz, çünkü yaşadıkları deneyim normal dil kategorilerini aşar.
Tedavi ve İyileşme: Mümkün mü İmkânsız mı?

Kaynak: aa.com
Mevcut Müdahale Yöntemlerinin Sınırlılıkları
Gazze’de travma tedavisi için kullanılan temel yöntemler Bilişsel Davranışsal Terapi (BDT) ve SSRI ilaç tedavisidir. Ancak bu müdahalelerin etkinliği sınırlıdır çünkü travmanın kaynağı devam etmektedir. 12 seanslık BDT sonrası iyileşme gözlense bile, yeni bir saldırıyla tüm ilerleme tersine dönebilmektedir. Daha da problemli olan, kültürel uygunluk sorunudur. Batı temelli tedavi yaklaşımları, Gazze ve Doğu Türkistan gibi bölgelerin kültürel dinamiklerini tam olarak dikkate almayabilir.
Erkuygur’un (2023) en önemli bulgularından biri, sosyal etkileşim sıklığının TSSB belirtilerine karşı koruyucu etkisidir. Uygur diasporasında kendi toplumu ile daha sık etkileşim kuran bireylerde travma belirtileri anlamlı şekilde düşüktür. Bu bulgu, kültürel kimlik ve toplumsal bağların iyileşme sürecindeki kritik rolünü göstermektedir.
Gençlerde Artan İntihar Eğilimi
Warsi’nin (2023) en çarpıcı bulgularından biri, Gazze gençlerinin %38’inin en az bir kez intiharı düşünmesidir. Yılda ortalama 562 Gazzeli genç intihar girişiminde bulunmaktadır. Bu rakamlar, travmanın sadece çocukluk döneminde kalmayıp gençlik ve yetişkinliğe taşınan boyutunu göstermektedir.
İntihar düşüncelerinin arkasında toplumsal beklentiler de yatmaktadır. Özellikle 18-30 yaş arası erkekler, ailelerini geçindirme, koruma ve sorumluluk alma baskısı altında ezilmektedir. %58 olan genç işsizlik oranı ve ruh sağlığı tedavisi alma konusundaki damgalanma, bu durumu daha da ağırlaştırmaktadır.
Sessizliğin İçinden Yükselen Sorular

Kaynak: facebok.com
Karşılaştığımız veriler, çocukluğun savaş altında nasıl çiğnendiğinin acı tablosunu çizmektedir. Gazze’nin enkazında ve Doğu Türkistan’ın kamplarında büyüyen çocuklar; oyun oynamayı, hayal kurmayı, güvenli hissetmeyi öğrenememektedir. Travmaları dillerini, bedenlerini, gelecek hayal etme kapasitelerini zehirlemektedir.
Peki ne yapılabilir? Warsi (2023) mali destek, toplumsal ruh sağlığı hizmetlerinin güçlendirilmesi ve kültürel açıdan uygun müdahale programlarının geliştirilmesini önermektedir. Erkuygur (2023) ise diaspora topluluklarında sosyal bağların güçlendirilmesi gerektiğini vurgulamaktadır.
Ancak belki de en önemli adım, bu çocukların sessizliğini duymaktır. Onların anlatamadıkları travmalarını, kelimelerle ifade edemedikleri acılarını, oyun vakti olmayan çocukluklarını görünür kılmaktır. Çünkü ancak böyle, savaşın çocuk ruhu üzerindeki yıkımının boyutunu anlayabilir ve belki de değişim için umut edebiliriz.
Bu yazının sonunda, cevap yerine sorular bırakan bir sessizlik kalıyor:
Bir çocuk oyunu nasıl oynar, bombaların arasında?
Nerede güvende hisseder, evinin enkazında?
Kim duyar onun sessizliğini, çığlıkların arasında?
Belki de en önemlisi:
Biz yetişkinler, çocukların kayıp oyun vakitlerini nasıl geri verebiliriz?
KAYNAKÇA
- Erkuygur, S., Akbay-Safi, S., & Senay, I. (2023). Prevalence and predictors of post-traumatic stress symptoms among Uyghurs abroad. Intervention, Journal of Mental Health and Psychosocial Support in Conflict Affected Areas, 21(2), 147-153.
- Warsi, N. (2023). The impact of the war in Gaza on pediatric mental health. Western Michigan University, ScholarWorks at WMU.

Yorumunuzu Yayınlayın