SEYAHATNAMELERDE ORYANTALİZM BAKIŞI

19. Yüzyıl başlarında doğu seyahati yapan Avrupalı entelektüellerin iki farklı milli kimliğin değer yargılarını temsil ettikleri, bu değer yargılarının da seyahatnamelerde ve edebiyat içerisinde kalıcı çizgilerle yansıdığı görülür.

Oryantalizm kelime köken anlamı ve akademik çalışmalarda kürsüsünün kurulmasıyla başlanmış olmasıyla, çıkış noktasını ele alalım.

  1. Akademik anlamda ‘’oryantalizm’’ sözcüğü, Oxford English Dictionary’ye göre ilk kez George Gordon tarafından 1811’de kullanılmıştır. Bu tarihte akademik bir dal olarak oryantalizmi ‘’Doğu dilleri bilgisi’’ şeklinde algıladıkları anlaşılmaktadır.
  2. Oryantalizm üzerine ilk eleştiri, Filozof Enver Abdul – Malik tarafından 1962’de ‘’Orientalism in Crisis’’ (Kriz İçindeki Oryantalizm) başlıklı makalesi ile getirildi.
  3. Edwars Wadie Said’in 1978’de yayımladığı “Oryantalizm” adlı kitabı belki en çok aşina olduğumuz isimdir. Dönemi sonrasında bile referans sağlamış ve konuşulmaya devam edilmiş olma sebebi ise Batı kültürünü, emperyalizmin ırkçı üst benliğiyle eleştiren bir kitap olmasıdır. Oryantalizm, Said’in yayımladığı çalışmasıyla birlikte akademide bir yere sahip olan, şarkiyatçılık/oryantalizm disiplini açısından politik ve ideolojik bir kavrama dönüşmüştür.

ETİMOLOJİK KÖKENİ

  • Oryantal, Fransızca kelime kökeninden ‘’orient’’ yani doğu/şark anlamındadır. Günümüzde sığ bir anlamda İslam dünyasının tüm ülkeleri anlaşılmaktadır. Bu Türkçe ’de şarkiyat, daha sonra doğu bilimi şeklinde karşılanmış bir kelimedir.
  • Said’e göre ‘’orient’’ Avrupa buluşudur ve Antik Dünyadan beri romantik ve egzotik olanın yeridir.
  • Latince’de, ‘’orient’’ oriens yani doğan güneş anlamını taşır.
  • Yunanca’da ‘’anatole’’ güneşin doğduğu yer. Bugün günümüzde ‘’Anadolu’’ sözcüğü ise ‘’güneşin doğduğu Ülke’’ anlamındadır.
  • Arapça’da ‘’maşrık’’ doğu anlamı ve doğu ülkelerini temsil eden bir kelimedir.
  • İtalyanca’da ‘’levante’’ güneşin yükseldiği yer şeklindedir.
  • Almanca’da ‘’morgenland’’ sabah/şafak ülkesi anlamı şeklindedir.

NEDİR BU KAVRAMSALLAŞAN ORYANTALİZM?

Batı’nın yaratmış olduğu ikili karşıtlıklar açısında Doğu’nun öteki olma halinden beslenir. Batı dışında kalan bir nokta, dünya dışında kalan bir pencereden bakışı tanımlama noktasıdır. Etimolojik köken meselesinde orient/şark kelimesi üst kavram olarak Batı’nın/Avrupa’nın doğusunda kalan ülkeler anlamındadır.

Akıllarda gelişmiş olan bir doğu tasviri vardır. Sanki Doğu, Batı’nın aksine gelişmeyip hep aynı kalıyor gibidir. Oryantalizmin, sömürge ve kapitalist problemlerinden biri de budur. Tarihin dışında kalan, durağan, hareketsiz ve ebedi bir doğu imajı oluşturmasıdır. Bir açıdan da bu, Avrupa için ideal bir ‘öteki’ nin oluşturulmasıdır. Said’e göre Batı, bir ötekiye gereksinim duyduğu için ‘’oryantalizm/Doğu bilimi’’ kavramını yaratmıştır. Bu noktada da 18. – 19. Yüzyıllar arasında bu toprakları seyahatnamelerinde konu alan seyyahlar, belli bir bakışla Doğu’ya seyirlik bir manzara görüşündedirler. Batıda her geçen gün yenilikler, değişim ve devinim hayat merkeziyken doğuda işlerin öyle yürümediği düşünce yargısında İstanbul’a ayak basmışlardır.

Bu yazımda İstanbul’u konu odağına alıp, İstanbul’a gelmiş olan seyyahlardan bahsedeceğim.

  • Çoğunlukla erkek seyyahlar ve seyahatname örneklerinde dursam da, kadın seyyahların varlığını da bilmek gerekiyor. Osmanlı topraklarına gelmiş kadın seyyahlar belli bir gerçekçilik açısından ayrıca önemlidir. Harem gibi kurumların içerisinde bizzat bulunmuş olmaları, oryantalizm konu odağında yer alan yasak kadın algısının ve sapık fantezi ürünlerine bir perde arkası sunmaktadır.

Seyahatnamelerde gündelik hayat panoramasına dair bilgiler ediniriz. Ayrıca bir rapor niteliği taşıyan bu seyahatnameler bizlere ekonomi, coğrafya, sosyal yaşam, mimari, arkeoloji ve bir noktada sosyolojik bakış kadar zengin bir dönem panoraması sunar.

Jean Baptiste Vanmour, Leydi Montagu ve oğlu Edward, National Portrait Gallery (Ulusal Portre Gallerisi), Londra.

LADY MARY WORTLEY MONTAG

The Complete Letters of Lady Mary Wortley Montagu, Lady Mary’nin mektuplarının ilk tam baskısıdır. 1718 yılından başlayarak iki yıl İstanbul’da kalan ve bu süre zarfında gözlemlerini ve deneyimlerini İngiltere’deki arkadaşlarına ve aile üyelerine gönderdiği mektuplarda anlatır. Kendisi saray ziyaretlerinde bir kadın olma dolayısıyla erkeklerin giremediği yerlere girmiş ve bizzat bu alanlarda bulunup, gözlemlemişti. Onun mektupları dönemi içerisinde ve sonrasındaki yüzyıllarda ressamların eserlerine ilham vermiş ve akıllarındaki betimlemeye olanak sağlamıştır. Onun gözlemleri ve deneyimleri, Osmanlı toplumu içerisinde kadının konumuna dair bir başka kadının gözlemleri ve sözleriyle gerçekleri yansıttığını söyleyebiliriz. Bir noktayı da akılda tutmakta fayda var, bu mektupların alt metninde belli başlı yargılamaların ve ben merkezli batılı bir bakış olduğunu unutmamak gerektiğini düşünüyorum.

Galata Kulesi fotoğrafı, James Robertson

“Arkamda bir Ermeni berberin dükkânı var, aşağıda camii, çeşme ve Boğaz’ın girişini kontrol altında tutan top bataryaları ile Tophane. Genizden söylenen kulağa ara sıra gelen Rum mezamirlerini duyuyor, Pera’ya giden yolda taçlı papazların geçtiğini görüyorum.”

İstanbul ziyareti sırasında Abdülmecid’in reformlarına da yakından tanıklık etmiş olan Nerval, Ramazan bayramı öncesi bir Cuma gününde meydan ortasında diğerlerinden daha havalı gözükmekte olan bir at arabasından Padişah’ı yakından görme deneyimi yaşar. Nerval edebi kişiliğinden mi olsa gerek, bu deneyimi kendince farklı bir bakışla yaşamıştır. Levanten asıllı ressam arkadaşına dönerek padişahın çehresinin niçin solgun göründüğünü sorgular. Arkadaşı Nerval’in bakışlarını padişahın gözlerinden çekmesi gerektiğini söyleyerek uyarır. Bu yaşanan durum sonrası kendi iç dünyasında, padişahın büyülü zenginlikler içerisinde ne kadar yalnız, adeta kafeste bir kuş gibi olduğunu düşünerek hayıflanarak üzüntüsünü dile getirir.

Nerval, şehrin geleneksel ve modern imgeyi temsil eden iki farklı kültür adasına ayrıldığını belirtir. Üsküdar’da, İstanbul’a nazaran (bugün Avrupa) giyimin, fikirlerin ve havanın bile değiştiğini ifade eder. Nerval şu sözleri kaleme almıştır: Üsküdar, Avrupa yakasında bulunan ve biraz kozmopolit olan İstanbul’a göre çok daha Müslüman bir şehirdir. Eski Türk gelenekleri halen devam ediyor, sokaklarda yansımalarını görüyorum. Bir kelime ile buraya İstanbul’un Saint – Germain’i diyebiliriz.

Kahvehane masaları Rum ve Ermeni gazeteleriyle dolu, İstanbul’da bu dillerde beş altı gazete çıkıyor. Ve ayrıca Mora adasından gelen Yunan gazeteleri de ayrı.

“Keyf” Yapan Erkekler, Einstein, 1912

Thomas Allom, Göksü Mesiresi, 1838

“Arabaları öküzler çekiyor. Mesire yerine giden büyük bir haremi alabilecek kadar büyük bu arabalar… Geziler daha çok Türklerin pazarı olan cuma günleri yapılır ve evin erkeği kadınlara eşlik etmez.” Nerval’in bu sözlerine karşın, en betimleyici gravürü görmekteyiz.

“Ve son olarak Hareketli ve yemyeşil ufukları, boyalı evleri, son derece zarif camileri, kurşun kaplamalı kubbeler ile İstanbul, insana sadece güzel fikirler ve tatlı hayaller ilhamı verir.”

Bu eserler geçmişle günümüz arasında karşılaştırma yaparak yitip giden ya da yeni eklenen kültürel değerleri bulmak ve tarihe ışık tutmak için önemli bir kaynak grubu oluşturur.

Edward Said, Nerval’in seyahatlerinden sonra yayımladığı seyahatnamelerine dair kendi tabiriyle “Doğu’ya (Orient) seyahate çıkan” bu zatın, Suriye seyahati hakkında yazdığı kitabını okurken onda bir şeyler bana çok tanıdık geldi. Sanki önceden okumuş olduğum bir şeymiş gibiydi. Sonra anladım ki, o neredeyse hiç farkında olmaksızın, Edward W. Lane’in Mısırlılar hakkındaki kitabında (Manners and Customs of the Modern Egyptians) söylediklerini tekrarlamaktaydı. Zira Doğu’nun hepsinin aynı olduğu, neresi olursa olsun, ister Hindistan, ister Suriye, ister Mısır olsun, aynı malzemenin bulunduğu anlayışına sahipti.

ANDREAS DAVİD MORTMANN

1850’leri anlattığı seyahatnamesinde okuyucunun doğuya dair algılarına gönderme yapar. Doğu tasavvurlarında korsanlar, güzel Türk kadınları, Etiyopyalı kadınlar, dolandırıcı tüccarlar gibi kavramlardan bahseder.

Korsanlarla macera, Türk güzelleri, Etiyopyalı hadım gibi olayları yaşamadım; İngiliz turistlerin anlattığı gibi başıma bir şey geldiğinde, eşsiz dehası ile çözüm bulan bir tercümanla da karşılaşmadım. Yani böyle tacirlerle uğraşmak zorunda kalmadım. Okuyucularıma doğu seyahatimi en doğru noktalarıyla yazdım. Yani gördüğüm her şeyi açıkça anlattım.

Mordtmann’ın aynı zamanda doğu bilimi üzerine akademik başarıları vardır.

  • 1842 yılında Kitabü’l- mesalik ve’l memalik (das buch der lander) kitabını Almancaya çevirir.
  • 1850 – 1859 yılları arasında farklı sebeplerle Anadolu’yu ziyarete gelmiş olan Mordtmann’ın gezerken yazdığı mektuplar 1925 yılında Franz Babinger tarafından kitaplaştırılır.
  • 1 haziran 1846 Alman Şarkiyat Cemiyeti muhabir üyeliği
  • 1876 yılın Şark Kuzey Amerika Cemiyeti üyeliği
  • 1860 yılı mart ayında yeni kurulmuş olan ticaret mahkemesinde hâkim olarak Osmanlı devletinin hizmetine girer. Burada geçirdiği 11 yılın ardından Sadrazam Nedim Paşa tarafından görevden alınır.

1877 yılı sonbaharında sivil ve memurlar için kurulan Mekteb-i Mülkiyede dünya ve etnoloji üzerine dersler vermeye başladı.

KARL BAEDEKE 

Seyahatnamesinde İstanbul’a dair en detaylı bilgilere özellikle Baedeker’in seyahatnamesinde ulaşılmıştır. Konsolosluklar, postaneler, bankalar, gümrük gibi resmi kurumların, ibadet yerlerinin, konaklama ve yeme-içme işletmelerini en ayrıntılı ve tarif ederek günümüz teknolojisinden çok uzakta ama Google haritalar özelliği gibi ayrıntılarla ele almıştır.

Baedeker, şehrin “modern çağa ayak uydurmaya” çalışmasından memnun görünür. Çoğu seyyah için her ne kadar İstanbul “Avrupai” görünse de, onlar için Doğu henüz tam anlamıyla gelişmemiştir.

STEFAN von KOTZE 

Bilimsel araştırma yapmak için yola çıkan Stefan von Kotze’nin diğerlerinden farkı, dilinin alaycı ve net bir ifadeyle ırkçı olması. Anadolu’da kaleme aldığı doğuya ait 333 mizahi yazının yer aldığı not defterini kaybedince bunu ‘’kötü kaderinin en büyük şakası olarak nitelendirir.’’

Hayal dünyasını yansıttığı sözlerinde; Vapur Galata’da kıyıya yanaştığında gözlemlediği karmaşayı ordunun Anadolu’da yarattığı karmaşaya benzetmiş ve bunu ‘’Cengiz Han’’ ordusu betimlemesini yapmıştır.

Kotze, Avrupalıların Doğu imgesine vurgu yaparak sokaklarda “korsanların, güzel Türk kadınlarının” olmadığından bahseder.

Pasaj o kadar kötü kokuyordu ki onu soprano şarkıcıları için bir nefes çalışması okulu olarak tavsiye etmek istiyorum. Uzun süre egzersiz çalışmaları yaparak yokuş yukarı gidiş yolunu üç nefeste ve dönüş yolunu da iki nefeste geçecek hale gelmiştim, tabii ki bir dışkı üzerine düşmezsem

İstanbul, Avrupalılar tarafından 18. – 19. Yüzyıllar arasında ilgi çekici ve bir ‘’masal’’ şehri olarak görüldü.  Andreas David Mordtmann ve Stefan von Kotze’nin seyahatnamelerinde Avrupalıların anlayışında ‘’Doğu’’ imgesine vurgu yapılır.

Bu yazımda sadece İstanbul’a seyahat etmiş olan seyyahlar üzerinde dursam da; İstanbul, seyyahların Anadolu’ya yolculuğa çıkmadan önce seyahat için gerekli tüm işlemlerini gerçekleştirdikleri, para bozdurdukları, yiyecek ve içecek depoladıkları bir merkez durumunda olmasıyla da ayrıca önem taşır.

EDUARD von BODEMEYER

Seyahatnamesinde kendisinden sonra gelecek olan araştırmacılara önerilerde bulunmuş ve bir sonraki araştırmacıya zengin bulgular bulabileceği noktaları işaret etmiştir. Bunlar dışında asıl ilgisi Anadolu seyahatinde topladığı böcekleri koleksiyonuna ekleyerek, çok sayıda böcek türü keşfetmiş bir bilim insandır.

Seyyahların epeyce dikkatini çeken bir noktada dini inanışlar ve kutlamalar. Bu anlatıların yer aldığı bu seyahatnamelerde Ramazan ayı şenliklerinden ve Nevruz kutlamalarından da bahsedilerek sosyal hayatın hareketliliği üzerinde de durulur.

 

GERARD de Nerval 

1843 yılı içerisinde İstanbul’a ayak basışını kendi sözleriyle Kahire’den sonra gemi beni önce İzmir’e, sonra İstanbul’a ulaştırdı. Burada iklim, bizim güney illerimizin havasını andırıyor,  şeklinde tanımlar.

“Ama bu ülkede, ölümün bile bir bayram havasına büründüğünü söylemeliyim. Dini inanç bu ülkede öylesine güçlü ki, ayrılık anındaki ağlamalardan sonra, hiç kimse, ölülerin, Muhammet’in cennetinde yaşayacağı mutluluktan başka bir şeyi düşünmüyor. Aileler, yemeklerini mezarın yanına getiriyorlar, çocukların neşeli çığlıkları duyuluyor her yandan; ölünün payına düşen yiyecekler de titizlikle ayrılıyor ve her mezarın önünde bu amaçla yapılmış kovuğa konuyor.’’ betimlemesinde bulunur.

Demem o ki; bu yazılar kişilerin sosyoekonomik durumlarından psikolojik iç buhranlarına kadar kendi değer yargılarını gözeterek kaleme almış olduklarını düşünmekte fayda var. Örneğin Lady Mary Montagu örtünmenin, Türk kadınına büyük bir özgürlük sağladığını, bu sayede sokakta hiç kimsenin, hatta kocalarının bile bu kadınları tanıyamadıklarını söyleyerek, bu şekilde, kadınların gönül eğlencelerinden yasak aşklarına kadar her şeyi özgürce yapabildiklerini söylemiştir.

Ülke içinde vizenin nasıl alınacağını, yollarda hangi kıyafetleri giymenin daha uygun olacağını, nerelerden yiyecek-içecek temin edilebileceğini anlatarak bu şehirlere gelmek isteyenlere büyük çoğunluğu günümüz seyahat el kitabı niteliği taşıyan seyahatnameleridir.

Galata Köprüsü ve Pera, Einstein, 1912

Kapalıçarşı, Einstein, 1912

Kapalıçarşı, Einstein, 1912

KAYNAKÇA

TEZ, Zeki. ‘’Avrupa’da Türk İzi: Oryantalizm ve Turquerıe’’ , 138 – 139, Hayykitap, İstanbul, 2015.

KAYA, Aysel. ‘’Almanca Seyahatnamelerde Osmanlı Şehirleri:1850 – 1912’’ , İletişim Yayınları, İstanbul, 2021

SAİD, E. Waide. ‘’Oryantalizm’ , Pınar Yayınları, İstanbul, 1982.

GÜNDÜZ, ‘’Mustafa, Bazı XIX. Yüzyıl Batılı Seyyahlarına Göre Osmanlıda Eğitim, Bilim ve Kültür’’ , Türk Yurdu Dergisi, sayı 310, 2013.

Einstein Fotoğraf Arşivi.

Bu içeriğin her türlü sorumluluğu ve hakları, yazar(lar)ına aittir.
Bu içerik, Temsil.org editör ekibinin ve bu sitedeki diğer içerik üreticilerinin görüşlerini yansıtmaz.