Büyük Okyanus’un derinliklerinde kaybolduğu söylenen, medeniyetlerin kökeni olarak işaret edilen Mu Uygarlığı, yüzyılı aşkın süredir gizemini koruyor. İngiliz Albay James Churchward’ın Tibet ve Meksika’da bulduğu iddia edilen Naacal Tabletleri ile popülerleşen bu efsane, insanlık tarihine dair bildiklerimizi sorgulatıyor. Peki, Mu Uygarlığı neydi ve bu kadim bilginin taşıyıcısı Naacaller kimlerdi? 

Mu: İnsanlığın Kayıp Ana Vatanı 

Vikipedi

Mu uygarlığı’nın, yaklaşık 70.000 yıl öncesine dayanan görkemli bir geçmişe sahip olduğu öne sürülür. Batı Tibet’ten Pasifik Okyanusu’ndaki adalara kadar uzanan bu kıtanın, doğu-batı ekseninde sekiz bin, kuzey-güney ekseninde ise beş bin kilometrelik devasa bir alanı kapladığı iddia edilir.

İngiliz Albay Churchward’a göre Mu, insanlığın ilk ortaya çıktığı ve yeryüzüne yayıldığı yerdi. Eski Mısır, Maya, Hint ve Uygur gibi medeniyetlerin kökeninin Mu kolonilerine dayandığı savunulur. Bu teorinin gerçeklik payı var ise, günümüze kadar gelen neredeyse tüm din, mit ve efsanelerin temeli ve benzeşme nedeninin bu kıtadan dünyanın diğer alanlarına yayıldığını söyleyebiliriz.

Kapsamlı içeriğine baktığımızda ilgi çekici ama sadece bir efsane anlatı gibi dursa da tüm bu bilgileri edinebileceğimiz sağlamlığını korumuş olan tabletleri göz önüne aldığımızda gerçeklikle bağlantısının çok da uzak bir ihtimal olmadığını görebiliriz.

Güneş İmparatorluğu

World History Encyclopedia

Mu dininin esası, tanrının “tek” oluşuna, ruhun ölümsüzlüğüne ve ruhsal gelişim için sürekli doğmak inanışına dayalıydı. Tanrıyı yaşamın sembolü olan Güneş ile sembolize etmekteydi. Çünkü güneşi hem akılda kalması kolay, hem de Tanrı’ya yakıştırılabilecek en uygun sembol olarak görmüşlerdi. Güneşe Ra ismini vermişlerdi. Onun için Mu’ya, “Güneş İmparatorluğu” denilmekteydi.

İmparatorluğun kralı olan kişi ülkenin en bilge rahibiydi. Bu yüzden ona “Ra Mu” denmektedir. Ra Mu, tanrının yeryüzündeki temsilcisi sıfatı ile halk tarafından seçilerek liderlik görevini yapardı ancak Eski Mısır’ın firavun dönemlerindeki gibi tanrı veya kutsal sayılmazdı.

Kendilerinin başka bir ana vatandan geldiklerine inanırlardı. Bu ana vatanın ise, gökteki en parlak yıldız olan “Sirius” olduğunu düşünürlerdi. (Sirius yıldızı bütün dinlerde kutsal kabul edilmiş bir yıldızdır.) Teoriye göre Mular, tek tanrıya inandıkları gibi, telepati, astral seyahat, telekinezi gibi yetenekleri de vardı. Bu yetenek ve inanışlarıyla günümüzdeki spiritüel inançların da temelini oluşturmaktaydılar.

Naacaller: Kutsal Kardeşliğin Bilge Rahipleri

Kaynak: FRPNET

İmparatorun altında, hem bilim adamı hem de rahip olan “Naacaller” bulunuyordu ve bunlar yönetici sınıfı teşkil ediyordu. “Kutsal Sırlar Kardeşliği”nin üyesi olan Naacallerin tüm dünyaya yaymış oldukları “Mu Dini”, belki de insanlığın tanıdığı ilk tek tanrılı dindi. Naacaller bu dini, sıradan insanlara, ana vatan ve koloniler halklarına anlatırken, anlaşılması daha kolay olan semboller dilini kullanmayı tercih ediyorlardı. Bu sembollerin ezoterik (içe yönelik) anlamlarını, sadece inisiye (spiritüel kılavuzluk/eğitim) edilmiş kardeşler ve imparator Ra Mu bilmekteydi.  Nacaallerin sembolleri daha çok geometrik şekilleri kapsıyordu. Dinlerine göre Tanrı o kadar kutsal bir varlıktı ki doğrudan ağıza alınmazdı, resmedilemez ve hatta isim verilemezdi. Bu nedenle bilgilerini anlaşılır olanla bağdaştırıp aktarmayı görev edindiler.

Mu Dininin Dört Temel Kavramı:

  1. Tanrı tektir. Her şey O’ndan varolmuştur ve O’na dönecektir.
  2. Ruh, bedenlerden ayrıdır. Beden ölür, ruh ölmez.
  3. Ruh mükemmelliğe ulaşmak için değişik bedenlerde yeniden doğar.
  4. Mükemmelliğe ulaşan ruh, Tanrı’ya döner ve onunla birleşir.

Naacal öğretisine göre, Tanrı, sevginin ta kendisidir ve tüm evreni de sevgi üzerine kurmuştur. Ancak bu evrensel sevgiyi kavrayabilecek vasıfta olan ruhlar, ona geri dönebilecek yeterliliktedir. Mu dini hakkındaki tüm bu bilgilere baktığımızda semavi dinlerle özellikle Müslümanlıktaki tasavvuf inancıyla bağdaşan kısımları görebiliriz. Örneğin tasavvuf inancına göre “İnsan-ı Kamil” mükemmelliğe iyiliğe ulaşmış insan anlamına, “Ene’l Hak” ise tanrıyla bir olma, zira tanrıdan başka hiçbir şeyin var olmadığı anlamına gelerek iki din arasında güçlü benzerlikler taşır.

Naacal Sembolizmi

Mu Kozmik Diyagram

Naacaller, inançlarını ve kozmik bilgiyi anlaşılması kolay semboller aracılığıyla halka ulaştırdı. Örneğin:

  • Güneş (Ra): Doğrudan Tanrı’nın birliğini ve tekliğini temsil eden en önemli semboldür.
  • Mu Kozmik Diyagramı: Güneş (tek tanrı), üçgen (ilahi üçlü, iyilik-kötülük-insan) ve altı köşeli yıldız (ilahi adalet) gibi önemli sembolleri bir araya getirir.
  • Mabetler: Güneş ışığının inisiyeler (kılavuz olan eğitimler) üzerine  doğrudan ulaşması için damsız ve şeffaf taşlardan inşa edilirdi.

Naacal öğretisinin bir diğer temel dayanağı, Tanrısal nurdan çıkmış dört temel gücün, kainatı kaostan düzene geçirmiş oldukları teorisidir. Tanrı’nın kendi asli nitelikleri olarak kabul edilen bu dört temel güç, “dört büyük mimar”, “dört büyük geometri üstadı” olarak anılır. Bu dört temel eleman; ateş, yel (hava), su ve topraktır.  Semavi dinlerin doğuşuyla bu dört eleman, “dört baş melek” olarak adlandırılmıştır.

 

 

Kaynak: Ezoterik-Batıni Doktrinler Tarihi

Naacaller bu dört temel gücü, gamalı haç ile sembolize etmişlerdir. Jeolog Niven’in bulduğu tabletler üzerinde rastlanan bu haçlardan, kollarının dördü de aynı uzunlukta olanının dört gücün eşitliğini, uçları kıvrık gamalı haçlardan ağızları sola dönük olanların iyiliği, sağa dönüklerin ise kötülüğü simgelediklerini görüyoruz. Bu konular üzerinde derin araştırmalar yapmış Hitler’in sembol olarak, ucu sağa dönük gamalı haçı seçmiş olması tesadüf değildir. İsa’nın da, öğretisinde kullandığı haç sembolü aynı kaynaktan, Mu’dan gelmektedir.

 

Atatürk ve Mu: Kayıp Yurdun İzinde

 

Wannart

Gizemli ve katmanlı bilgileri barındıran bu konu herkesin ilgisini çektiği gibi 1930’lu yıllarda Atatürk’ün de merakını uyandırmıştı. Atatürk, Türklerin Orta Asya’dan önceki ilk yurdunu ve kadim uygarlıklarla olan bağlarını arıyordu. Bu bağın Mu kıtası üzerinden kurulmuş olabileceğine inanıyordu. Bu amaçla 1934 yılında dönemin Meksika Büyükelçisi Tahsin Mayatepek’i özel bir göreve atadı. Mayatepek’in gizli görevi, James Churchward’ın Mu ve Naacal teorileri ile Türkler, Maya ve Aztek uygarlıkları arasındaki dil ve kültür benzerliklerini araştırmaktı.

Kendisi de zaten, Churchward’ın Kayıp Kıta Mu konulu dört kitabının tamamını Türk Tarih Kurumu eliyle Türkçe’ye tercüme ettirmiş ve okumuştur. Yaveri Salih Bozok’un hatıralarına göre, Atatürk bu tercümeleri büyük bir heyecan ve titizlikle incelemiştir. Araştırmaların odak noktası, Türkçe’deki birçok kelimenin eski Amerikan yerli dillerinin (özellikle Maya) ve Mu’nun temel dili olduğu iddia edilen dillerle olan şaşırtıcı benzerlikleriydi. Atatürk, bu benzerliklerin dilin Mu’dan dünyaya yayıldığı tezini desteklediğini düşünüyordu. Pek tabii ki bir diğer amacı, Türklerin Orta Asya’ya gelmeden önce Mu’dan göç eden büyük uygarlığın mirasçıları olduğu fikriyle genç Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihsel köklerini ve evrensel medeniyet içindeki yerini sağlamlaştırmaktır.

Bilimin Ötesindeki Büyük Miras ve Çözülemeyen Gizem

Her ne kadar Mu Uygarlığı ve Naacallerin kadim öğretileri, modern jeoloji ve tarih bilimi tarafından kesin fiziksel kanıtları eksik olduğu gerekçesiyle şüpheyle karşılanıp efsane kabul edilse de, bu bilgiler ışığında yarattığı büyük tarihi ve kültürel miras tartışılmazdır. Mirasın da buradan tüm dünyaya yayıldığı teorisi çok da mantıksız sayılmaz. Dünyanın her yerinde başta dinler olmak üzere, ritüellerin, mitlerin ve inanışların tesadüf sayılamayacak kadar benzerlik taşıyan varyasyonları vardır; belki adları değişmiştir, belki özellikleri ama özlerinde çoğunlukla aynıdırlar.

Bu nedenle Mu Uygarlığı, sulara gömülen bir coğrafya olmasından çok; bizler için insanlığın ortak dilini, ortak inancını ve en derin manevi arayışlarını simgeleyen bir fenerdir. Günümüzde bilimsel kesinlikten yoksun olması, geçmişte var olmadığı anlamını taşımaz. Barındırdığı çözülemeyen büyük gizemle, insanlık tarihinin en büyüleyici ve ilham verici anlatılarından biri olarak hafızalardaki yerini koruyacaktır.

Kaynakça : 

  • Bilim Araştırma Grubu (1978). MU, Tarih Öncesi Evrensel Uygarlık, Bilim Araştırma Merkezi Yayınları, İstanbul.
  • Santesson, Hans Stephan (1989). Batık Ülke Mu Uygarlığı, İstanbul: RM Yayınları.
  • Gener, Cihangir(2005). Ezoterik-Batini Doktrinler Tarihi, Ankara: Piramit Yayıncılık.
  • Meydan, Sinan (2009). Atatürk ve Kayıp Kıta Mu, İstanbul: İnkılap Kitabevi.
  • Yıldız, Mehmet Tansel (2021, 26 Ağustos). Ezoterik Kaynaklar Kapsamında Mu Sembolleri, Mehmet Tansel Yıldız. https://www.mehmettanselyildiz.com.tr/l/ezoterik-semboller-kapsaminda-mu-sembolleri/

 

 

Bu içeriğin her türlü sorumluluğu ve hakları, yazar(lar)ına aittir.
Bu içerik, Temsil.org editör ekibinin ve bu sitedeki diğer içerik üreticilerinin görüşlerini yansıtmaz.