2021 yılında Antalya Altın Portakal Film Festivali’ndeki prömiyerinin ardından, İstanbul Film Festivali Ulusal Yarışması’nda gösterilen Leyla Yılmaz’ın ikinci uzun metrajı “Bilmemek” filmi; toplumun orta-üst katmanından diyebileceğimiz insanların homofobik bakış açılarını ve kalıp yargılarını gün yüzüne çıkarıyor. Film, Türkiye’de eşcinsellik temalı uzun metraj filmlerin az olmasından dolayı önemli bir yere sahip.

LGBTQ’nun Q’suna (questioning, yani kararsız ya da tercihini belirtmek istemeyen bireyler için kullanılan kısaltma) odaklanan “Bilmemek”, tam bir bilgi kirliliği yaşadığımız çağda, herkesin her şeyi bilme isteği üzerine yaşanan kaosu, kendini keşfetme ve kanıtlama çağında olan bir genç ve onun tahammülsüz ebeveynleri üzerinden bize anlatmaya çalışıyor.

BENCİ

Filmimizin babası Sinan (Yurdaer Okur) mühendis. Kendisini daha çok evladı için her şeyi yapabilecek kadar fedakar, ama bir o kadar da otoriter bir baba ve baskıcı bir eş rolünde görüyoruz. Sinan’ın kendince eşine yüklediği cinsiyetçi görevler, eşinin idealizmine karşı olan küçümseyici tavırları ya da Suriyeli göçmenlere karşı ırkçı yaklaşımı açıkça görülüyor. Genel müdür olarak terfi almasına rağmen, işyerine yeni gelen genç bir yöneticinin ona sormadan kararlar alması Sinan’ı çok rahatsız ediyor. İş yerinde sesi kesilirken, evde yükseliyor.Restoranda garsona karşı kaba ve saygısız olan Sinan; şirkette hissettiği bu ezikliği, eşine ve oğluna kurduğu baskı aracılığıyla telafi etmeye çalışıyor. Hafta sonu üniversite sınavına giren Umut, 120 sorudan tahmini 112 neti olduğunu söylediğinde babası tebrik etmek yerine beğenmiyor, hatta küçümsüyor. Karakter son derece bencil ama Umut kaybolduktan sonra, onun eşcinsel olup olmadığını bilmemesine rağmen onu her haliyle kabullenip eve dönmesini istiyor.

BİZCİ

Filmimizin annesi Selma (Senan Kara) doktor. Kendisini idealist ve  yardımsever bir doktor olarak tanıyoruz. Devlet hastanesinde çalışarak her gün yüzlerce hastaya bakıyor. Eşiyle olan iletişim eksikliğini, avukat bir arkadaşının verdiği ilgiye kayıtsız kalmayarak gidermeye çalışıyor. Selma ataerkil toplumda çok bilinen bir anne tipi. Statüsü ve konumuna rağmen evi ve çocuğu için fedakarlıklar yapan bir kadın.   

YABANCI

Umut, lise çağında bir genç. Bir yandan üniversite sınavına hazırlanıyor, bir yandan da Amerika’dan burs alabilmek için Su Topu sporu ile uğraşıyor. Film boyunca görüyoruz ki bursu alabilmesini kendinden çok ailesi istiyor. Yaşının vermiş olduğu stres ve sorumluluklar üzerinde boğulurken ailesi onun pek yanında olamıyor. Umut’unda kendisi hakkında bilmediği şeyler var. Cinsel yönelim, lise çağındaki bir çocuğun henüz keşfedemediği bir şey olabilir. Yine de Umut, kendisinin bile bilmediği konuyu başkalarının irdelemesine karşı kararlı bir duruş sergiliyor.

UMUT’U İNTİHARA GÖTÜREN DETAYLAR

Filmde, Selma ve Sinan birbirlerine eş olmaktan çok, Umut’un ebeveyni olma rolündeler. Evdeki bu zorunlu evliliğin gölgesinde büyüyen Umut, kendi sıkıntılarını dile getirmekten kaçınıyor. Film, su topu takımındaki bazı oyuncuların Umut’un eşcinsel olduğunu düşünmesiyle hareketleniyor. Umut, cinsel kimliğiyle ilgili soruları ne kadar reddederse, yapılan zorbalık o kadar artıyor. Ailesi tarafından dinlenmeyen ve istekleri yok sayılan Umut için direnmek gittikçe zorlaşıyor. Kendisiyle aynı şartlarda yetişmiş; aynı eğitimi almış çocukluk arkadaşları tarafından dışlanmak, içinde kapanması zor yaralar açıyor. Linç dayanılmaz bir hale geldiğinde, Umut ortadan kayboluyor. Selma ve Sinan oğullarını ararken, aslında kendilerini kaybettiklerini fark ediyorlar. Gündelik hayattaki cevapsız sorular, daha büyük sorular karşısında anlamsızlaşıyor. Selma ve Sinan, kaybettiklerini bulmak için nereye varacaklarını bilmedikleri bir arayışa başlıyorlar.

NEDEN SU TOPU?

Bu soruya senarist Leyla Yılmaz cevap vermiş :

Su topunu seçmemin en temel nedeni kuralları. Çocuklarla filme hazırlanırken sürekli bundan bahsediyorduk. Su topu hayata çok benziyor. Emin olun futbol kadar erkeksi bir spor. Kadın oyuncuların maçlarını seyrettiğimizde bile maskülenlik çıkıyor havuzdan. Şu yönüyle hayata benziyor: Suyun üzerinde dikkatli olmak zorundasınız. Ne yaparsanız yapım hakeme yakalanmayın. Ama suyun altında kendinizi ele vermediğiniz sürece her şeyi yapabilirsiniz. Suyun yüzeyi bu yönüyle ayıran bir çizgi. Bu yönüyle Umut’un yaşadıklarını anlatabilmek için güzel bir metafor oldu. Diğer sporlarda bunu göremezdim.”

BİLİNMEZLİK

Film, son ana kadar seyirciyi yükseltip sonra havada bırakıyor, düşünmeye itiyor, ve ardından yere çarpıyor. İzleyici, birçok bilinmeyeniyle baş başa bırakılıyor. Selma eşini aldatıyor mu? Sinan’ın sekreteriyle ne gibi bir ilişkisi var? Umut’un dayak yemekten kurtardığı çocuk kim? Sinan’ın genel müdür olduğu müjdesini vermek için ilk olarak aradığı kişi kimdi? Umut’un cinsel yönelimi ne? Filmin sonunda Umut’a ne oldu? İnsanın bilme ihtiyacı, özellikle bir başka insanı ve yalnızca onu ilgilendiren bir şeyi bilme ihtiyacı nereden geliyor?

Filmin ana fikrini bir sahnede Sinan’ın yeni patronu Emir Bey söylemektedir: “Bilmek neyi değiştirecekti?

TÜNEL METAFORU

Umut’u son sahnesinde arkadaşıyla konuştuktan sonra uzun uzun denize bakarken görüyoruz. Telefonu kapatıp düşünceli bir şekilde yürürken sonunun nereye çıkacağını bilmediğimiz bir tünele giriyor ve tekrar Umut’u göremiyoruz. Filmin son dakikalarında ise ailesi adli tıptan gelen bir telefon üzerine hastaneye giderken, arabayla geçtikleri tünel izleyiciye uzun uzun gösteriliyor. Anne ve baba tünelden çıkabiliyor ama oğulları o tünelin içinde kayboluyor.

SON SÖZ

Filmin hem yazarı hem yönetmeni olan Leyla Yılmaz, iyi iş çıkartmış. Başta homofobiklik ve akran zorbalığı olmak üzere; gençlerin ergenlik döneminde kimlik arayışları, sorunlu evliliklerin çocuk üzerindeki yansıması, özel sektörün acımasızlığı, ataerkil toplum yapısı gibi hassas konular üzerinde duran başarılı bir çalışma diyebiliriz. Homofobinin bir nefret suçu olduğunu ve karşıdaki kişinin hayatında geri dönülmez yaralar açabileceğini yüzümüze çarpıyor.

Senarist / Yönetmen Leyla Yılmaz: Çağımızda bilgiyle merakın birbirine karışması, insanların özel hayatlarına pervasız bir şekilde saldırılmasının hak olarak görülmesi beni motive etti. Bununla ilgili bir şey yapmalıydım. Bilmemek de tam olarak buradan doğdu. Umut karakterine de bilmeme hakkı verilmedi. Toplumdaki bilme açlığı gerçek bilgiyi bilmek üzerine değil, kafalarındaki merakın sağlamasını almak ile ilgili. Umut’un vereceği cevabın hiçbir önemi yoktu onlar için. Çünkü zaten yargılamışlar, hükmü vermişler, kurbanı asmışlardı.

Bilmek istiyoruz ama neyi? İnsanın bilme ihtiyacı, özellikle bir başka insanı ve yalnızca onu ilgilendiren bir şeyi bilme ihtiyacı nereden geliyor? Bilmek istediğimiz şey bilginin kendisi mi, yoksa bilginin getirmiş olduğu uzantılar mı? Bazı soruların cevabını bilmemek, bilmekten daha güzeldir belki de…

Kaynakça

Bu içeriğin her türlü sorumluluğu ve hakları, yazar(lar)ına aittir.
Bu içerik, Temsil.org editör ekibinin ve bu sitedeki diğer içerik üreticilerinin görüşlerini yansıtmaz.