İnsan vücudu, gizemli ve olağanüstü özelliklerin genetik kodlarla şekillendiği bir evrendir. Bazı bireyler, doğuştan gelen sıra dışı genetik özellikleri sayesinde bilim dünyasının hâlâ çözmeye çalıştığı pek çok ilginç duruma sahip olabilir. Nadir görülen genetik varyasyonlar, yalnızca tıbbi anlamda değil, aynı zamanda biyolojik çeşitliliğin sınırlarını anlamak açısından da büyük önem taşır. Bu yazıda, altın kan gibi yaşam kurtarıcı bir kan grubundan, doğuştan ağrı hissedemeyen bireylere; olağanüstü hafızaya sahip kişilerden, sadece birkaç kişinin taşıdığı renk görme yeteneğine kadar genetik olarak nadir ve dikkat çekici bazı özellikleri ele alacağız.

Altın Kan
Rh-null Kan Grubu

Dünyada bilinen en nadir kan türlerinden biri olan Rh-null, Rh antijenlerinin hiçbirini içermeyen bir kan grubudur. Altın Kan ya da Rh-null kan grubu, Rh faktörüne ait antijenlerin hiçbiri bulunmayan bir kan türüdür. Rh faktörü, insan kanındaki en yaygın protein gruplarından biridir ve pozitif veya negatif olarak adlandırılan kan grubu belirlemelerinde önemli rol oynar. Ancak Rh-null kan grubuna sahip olanların kan hücrelerinde, Rh sistemine ait hiçbir antijen bulunmaz. Bu da Rh-null’u, bilinen en nadir ve “evrensel” bağış yapabilen kan grubu yapar. İlk kez 1961’de keşfedilen bu kan türüne sahip insan sayısının dünyada yalnızca 50 civarında olduğu tahmin edilmektedir. Rh-null kan grubu, diğer tüm kan gruplarına uyum sağlayabilme potansiyeliyle “evrensel donör” olarak kabul edilir, ancak kan bağışçısı bulmak son derece zordur.

Dördüncü Renk Görme Hücresi
Tetrachromacy

Dördüncü renk görme hücresi, gözde dört farklı renk algılama pigmentine sahip olma durumunu ifade eder. İnsanların çoğunda üç çeşit renk algılayan koni hücresi bulunur (kırmızı, yeşil, mavi). Ancak tetrachromacy denilen nadir bir durumda, bazı kadınlar dördüncü bir koni hücresine sahiptir. Bu sayede daha geniş bir renk spektrumu görebilirler ve tonlar arasındaki ince farkları ayırt etme yetenekleri çok daha yüksektir.

Gözümüzdeki koni hücreleri, ışık spektrumundaki farklı dalga boylarını algılar. İnsanlarda üç tür koni hücresi bulunur:

S konileri: Kısa dalga boylarını (mavi) algılar.

M konileri: Orta dalga boylarını (yeşil) algılar.

L konileri: Uzun dalga boylarını (kırmızı) algılar.

Tetrachromacy’e sahip kişilerde ise, genellikle bir dördüncü tür koni bulunur. Bu dördüncü koni hücresi, genellikle başka bir dalga boyunu algılar ve bu da bireylerin renk spektrumunu daha geniş bir şekilde görmelerini sağlar. Bu ekstra pigmentin nasıl çalıştığı, bireyden bireye farklılık gösterebilir ve bu nedenle tetrachromacy’nin algısı da kişiye özel olabilir.

Balık Kokusu Sendromu
Trimethylaminuria

Vücudun normalde atması gereken trimetilamin adlı kimyasalı atamaması sonucu ortaya çıkan nadir bir genetik metabolizma bozukluğudur. Bu durumda, trimetilamin birikerek kişinin teri, nefesi ve idrarı gibi vücut sıvılarında belirgin bir balık kokusuna yol açar Trimethylaminuria, vücutta trimetilamin (TMA) adlı bir bileşiğin aşırı birikmesi nedeniyle meydana gelir. TMA, genellikle bazı gıdaların (özellikle balık, yumurta, et, bazı sebzeler) sindirimi sırasında oluşur. Normalde, vücut bu bileşiği FMO3 (Flavin-monooxygenase 3) enzimi sayesinde metabolize eder ve toksik olmayan bir şekilde vücuttan atar. Ancak FMO3 genindeki bir mutasyon, bu enzimin yeterince etkili çalışmamasına yol açar, bu da TMA’nın vücutta birikmesine neden olur.

Doğuştan Ağrıya Duyarsızlık
Konjenital Analjezi

Doğuştan gelen bir durum olup, bireyin ağrıya duyarsız olmasına yol açar ve genellikle genetik hastalıklar sonucu gelişir. Bu durumda, kişinin ağrı, sıcaklık ve soğuk gibi duyusal uyarılara karşı tepki vermemesi nedeniyle yaralanmalar, kesikler, yanıklar veya kırıklar gibi fiziksel hasarları fark etme yeteneği kaybolur. En yaygın nedenlerden biri, nöropatik bozukluklardır, bunlar sinir sistemindeki bozukluklar nedeniyle ağrı ve sıcaklık hissinin kaybolmasına yol açar. Konjenital analjezi, yaralanmaların fark edilmemesi ve potansiyel tehlikelerin göz ardı edilmesi gibi ciddi riskler taşır, bu yüzden bu durumu yaşayan kişilerin çevresel tehlikelere karşı daha dikkatli olmaları, düzenli sağlık kontrolleri yapmaları ve koruyucu önlemler almaları önemlidir.

Uyumayan İnsanlar
Fatal Familial Insomnia

Genetik bir hastalık olup, uyku yeteneğinin giderek kaybolmasına yol açar ve bu durumun sonucunda ölümle sonuçlanır. FFI, prion hastalıkları arasında yer alır ve genetik olarak kalıtsaldır. Bu hastalık, beynin uyku-uyanıklık döngüsünü kontrol eden bölgelerinde, özellikle de thalamus bölgesinde, anormal prion proteinlerinin birikmesi nedeniyle ortaya çıkar. FFI, genellikle orta yaşlarda (30-60 yaş arasında) başlar ve ilk belirtiler arasında uykusuzluk, korku, kaygı, halüsinasyonlar, unutkanlık ve bilişsel bozukluklar bulunur. Hastalığın ilerleyen evrelerinde, uyuma yeteneği tamamen kaybolur, kişinin vücut fonksiyonları bozulur, motor beceriler kaybolur ve ölüm gerçekleşir. FFI’nin temel özelliği, hastaların normalden çok daha az uyumaları ve sonrasında ciddi nörolojik hasarların meydana gelmesidir. Ne yazık ki, FFI’nin tedavisi yoktur ve hastalık genellikle 6 ay ile 3 yıl arasında ölümle sonuçlanır.

Progeria  Sendromu

Progeria, erken yaşlanmaya neden olan bir gendir ve çok nadir görülür. Bu hastalık, genetik bir mutasyon sonucu progerin adı verilen anormal bir proteinin vücutta birikmesine yol açar. Progerin biriktiği için hücrelerin düzgün çalışması engellenir ve bu durum erken yaşlanmaya, kardiyovasküler hastalıklara ve çoğu hastanın genç yaşta (genellikle 13-20 yaşları arasında) ölümüne neden olur. Progeria, dünya çapında 1-2 milyon kişide sadece bir kişide görülen son derece nadir bir durumdur.

Hyperthymesia
Olağanüstü Hafıza Yeteneği

Hyperthymesia veya oto-biografik bellek yeteneği, nadir bir durumdur ve bireylerin geçmişlerini, detaylı bir şekilde hatırlama yeteneğiyle karakterizedir. Bu hastalar, hayatlarındaki hemen her olayı, tarihi, ve anılarını olağanüstü ayrıntılarla hatırlayabilirler. Bu durum, çok az sayıda insanda görülür ve beyinlerindeki belirli yapıların farklı çalışması sonucu ortaya çıkar. Hyperthymesia, hafıza üzerindeki etkisiyle dikkat çeker ve genellikle anıların çok yüksek doğrulukla yeniden çağrılması ile kendini gösterir.

Kızıl Saç

MC1R genindeki bir mutasyon sonucu ortaya çıkar ve bu özellik çekinik bir genetik özelliktir. MC1R geninin normalde melanin üretimini düzenleyen işlevi, mutasyon nedeniyle bozulur ve bu da daha fazla feomelanin (kırmızı ve sarı pigment) üretimine yol açar. Kırmızı saç genellikle açık ten ve çiller gibi diğer özelliklerle ilişkilidir. Kırmızı saç, İrlanda ve İngiltere gibi kuzey Avrupa ülkelerinde daha yaygın olup, dünya genelinde sadece %1-2 oranında görülür. Bu genetik özellik, baskın değil çekinik olduğundan, her iki ebeveynin de kırmızı saç genini taşıması gerekir. Kırmızı saçlı bireyler, genellikle daha açık göz rengine (yeşil veya gri) sahip olup, güneşe karşı daha hassas olabilirler, çünkü düşük melanin düzeyleri nedeniyle UV ışınlarına karşı daha duyarlıdırlar.

Genetik bilimi ilerledikçe, insan bedeninin sınırlarını zorlayan bu nadir özellikler hakkında daha fazla bilgi edinmeye devam ediyoruz. Kimi zaman bir dezavantaj, kimi zaman ise bir süper güç gibi görünen bu durumlar, genetik mirasın ne kadar karmaşık ve etkileyici olduğunu gözler önüne seriyor. Her biri kendi içinde bir sır barındıran bu genetik özellikler, hem tıp dünyasına yeni sorular yöneltiyor hem de insan bedeninin ne denli farklılıklar taşıyabileceğini bizlere hatırlatıyor. Bu çeşitlilik, insan biyolojisinin ne kadar zengin ve eşsiz olduğunu anlamak açısından son derece kıymetlidir.

KAYNAKÇA

Bu içeriğin her türlü sorumluluğu ve hakları, yazar(lar)ına aittir.
Bu içerik, Temsil.org editör ekibinin ve bu sitedeki diğer içerik üreticilerinin görüşlerini yansıtmaz.