Çamurun içinden doğan bir çiçek üç bin yıldır insanlığa aynı soruyu soruyor: Saflık gerçekten beyaz mı, yoksa ücra köşelerde mi saklı? Nilüfer her sabah karanlık bir geceden sabahın ilk ışıklarıyla su yüzüne yükselir. Geceleri kapanır, sabahın ilk ışığında yeniden açar. Antik Mısır’da bu döngü, güneş tanrısı Ra’nın doğuşunu simgelerdi ve ölümün ardından yaşamın yeniden başlaması demekti. O zamandan beri, nilüferin hikâyesi insanın hikâyesine dönüştü. Her defasında biraz daha bataktan, biraz daha derinden doğma ve yükselme çabası hepimizin deneyimlerinden biri. Tarih boyunca nilüfer, sadece bir çiçek değil aynı zamanda bir ilham kaynağı oldu.

Karanlıktan Doğanın Kadim Öğretisi

Bu güzel çiçek, Antik Mısır’da yalnızca bir bitki değildi; evrenin başlangıcına dair anlatının kalbindeydi. Nil Nehri’nin taşkın sularında, Mısırlılar için hayatın kendi ritmini temsil ediyordu. Bu ritim, ölüm ve yeniden doğuşun hiç bitmeyen döngüsüdür. 

Kaynak: Pinterest

Efsaneye göre, evren başlangıçta sonsuz bir karanlık ve sessizlikten ibaretti.
Hiçbir sınır, hiçbir yön, hiçbir ses yoktu. Ne gökyüzü, ne toprak, ne de zaman ortalıkta yoktu. Sadece durgun bir su kütlesi vardı. Suyun ağır, derin sessizliği her şeyi sarmıştı; buna Mısırlılar Nun derdi yani varlığın öncesi, şekilsizliğin ta kendisi. Zaman henüz doğmamıştı, gökyüzüyle yerin birbirinden ayrılmadığı, hiçbir ismin var olmadığı bir hiçlikti bu. Nun, hem yaratılışın potansiyelini hem de kaosun dinginliğini taşıyordu. Bir anlamda, her şey orada gizlice bekliyordu: ışığın, sesin, hatta tanrıların bile tohumu bu karanlığın içindeydi.

Kaynak : Pinterest

Kaynak: Pinterest

Ve bir gün o karanlık suların içinde bir kıpırtı oldu, derinliklerinden bir nilüfer filizlendi. Yavaşça yüzeye doğru yükseldi, yapraklarını açtı ve tam o anda Güneş Tanrısı Ra onun kalbinden doğdu. Gözlerini açtığında, ışık ilk kez dünyayı aydınlattı. Karanlık sular aydınlandı, gökyüzü ile yer birbirinden ayrıldı. Zaman durmaksızın akmaya başladı; geçmiş, şimdi ve gelecek anlam kazandı.

O yüzden Mısırlılar için nilüfer, sadece güzelliğin değil varoluşun başlangıcının simgesiydi.
Sabah güneş doğduğunda açması, gece kapandığında kaybolması, her gün tekrarlanan küçük bir yaratılıştı aslında. Her açışında yeniden doğan evreni hatırlatıp duruyordu, dünyanın ritmi bu güzel çiçeğin açılıp kapanışında atmaya başladı.

Ra’nın Çiçeği :

Tapınak duvarlarında Ra, nilüferin yaprakları arasından doğarken betimlenirdi. Çünkü Mısır düşüncesinde yaşam, karanlıktan korkarak değil, onun içinden geçerek doğardı. Nilüferin kökleri çamurda, yaprakları suda, çiçeği ise göğe dönüktü. Bu üç katman, Mısır kozmolojisinde yeraltı (Duat), yeryüzü (Geb) ve gökyüzü (Nut) arasındaki kopmaz bağı temsil ederdi. Mısır sanatında nilüfer, bu kutsal anlamıyla neredeyse her yerde karşımıza çıkar. Tapınak duvarlarında tanrılara uzatılan bir sunu olarak, mezar kabartmalarında yeniden doğuşu simgeleyen motif olarak, firavunların taçlarında yaşam gücünün işareti olarak.

CRIS BOURONCLE Getty Images

CRIS BOURONCLE Getty Images

Tutankhamun’un mezarında başına yerleştirilen nilüfer çelengi, onun ölümden sonraki yolculuğunda ışığa kavuşacağını simgeliyordu. Ayrıca lotus biçimli sütun başlıkları, Mısır mimarisinin en ayırt edici özelliklerinden biridir. Bu sütunlar göğe doğru yükselirken, sanki bir tapınağın çatısını değil, evrenin kubbesini taşırdı.

Nilüfer, hem süs hem semboldü; hem tanrıların elinde, hem ölülerin kalbinde yer buldu. Bazı duvar resimlerinde genç erkekler, burunlarına nilüfer uzatılmış şekilde resmedilirdi bu, hem yaşamın nefesini hem de tanrısal kokunun ruhu arındırmasını temsil ederdi. Çünkü Mısırlılar için nilüferin kokusu, insanla ilahi olan arasındaki görünmez köprüydü.

Ve belki de bu yüzden, nilüfer hiçbir zaman sadece bir çiçek olmadı. O, dünyayı taşıyan bir denge sembolü, karanlıkla aydınlığın sessiz barışının işaretiydi. Nilüfer böylece insanın da yolculuğuna benzer bir şey söyler. Gerçek aydınlık, karanlıktan kaçmakla değil, onu fark edip içinden geçmekle mümkün olur. Mısır mitinde nilüfer bize fısıldar:

“Aydınlık, karanlığı reddederek değil, ondan yükselerek var olur.”

Kaynakça:



Bu içeriğin her türlü sorumluluğu ve hakları, yazar(lar)ına aittir.
Bu içerik, Temsil.org editör ekibinin ve bu sitedeki diğer içerik üreticilerinin görüşlerini yansıtmaz.