Günümüzde bilim çok hızlı bir şekilde ilerliyor ve geçmiş ve şimdiden aldığı birikim ile geleceği hazırlıyor. Peki, bilim tam olarak ne zaman başladı? Bu sorunun belli bir cevabı bulunmuyor. Ateşin icadı da olabilir, matematiğin bulunması da, yazının icadı da… Başlangıç noktasını nereden alırsanız bakış açısına göre değerlendirebilirsiniz. Bakış açısı mı? Bilimden bahsederken felsefeye giriş yapmışız. İşte cevap tam olarak burada yatıyor…

Bilim, tarih boyunca insanın düşünmesi ile başlamış ve ilerlemiş. Bu yüzden bilim, “Bilim Felsefesi” ile başladığı söylenebilir. Kaynak anlamında ulaşabileceğimiz, düşünce ve felsefe yolculuğunun başlangıcı presokratik döneme, doğa filozoflarına, uzanıyor. Günümüze kadar bilimin en temel prensiplerinden biri soru sormak üzerine olmuştur. Bu dönemde, ulaştıkları cevaplardan çok sordukları sorular daha önemli oldu. Bilim dünyasına koydukları problemler ve paradokslar bilimsel ve felsefi çalışmaların temeli olduğunu söylenebilir. Presokratik dönemi; düşünürlerin, tanrıların ve doğaüstü güçlerin kontrolü dışında, doğayı kendi iç dinamikleriyle açıklama çabaları bilimsel düşüncenin ilk hareketi olarak kabul edebiliriz.

Ünlü Antik Yunan filozofların bir arada resmedildiği Atina Okulu isimli fresk (Rafaello, 1509-1511)

Presokratik dönem, isim anlamıyla ünlü filozof Sokrates öncesi dönemden bahseder. Birçok kaynakta, Sokrates’in rasyonelliğini değerlendirerek bir dönüm noktası olarak nitelendirilir. Rasyonalizm ve bilim aynı doğrultuda ilerliyor olmasına rağmen konunun ele alınış şekli itibariyle bu dönemde bilimin ilerleyiş hızını kesmiştir. Buna benzer bir durum, İmam Gazali ile Doğu dünyasında da yaşanmıştır. Nietzsche gibi filozoflar, bu düşüncenin yaşamın doğal güdülerini bastırdığını söyler.

“Sokrates’in kendini yadsıyan akılcılığı, yaşamın özü olan içsel dürtülere ihanet etmektir.” (Putların Alacakaranlığı, “Sokrates’in Sorunu” bölümü).

“Sokrates’in kendini yadsıyan akılcılığı, yaşamın özü olan içsel dürtülere ihanet etmektir.” (Putların Alacakaranlığı, “Sokrates’in Sorunu” bölümü)., Your Content Goes Here

Nietzsche, Sokrates ve Platon’un mutlak hakikat arayışını eleştirir, onların gerçekliği ikiye bölerek yaşam karşıtı bir metafiziği geliştirdiğini savunur. İnsan, ancak bu trajik ve kaotik doğayı kabul ettiğinde, yaşamı tam anlamıyla yaşayabilir ve inceleyebilir. Bu bakımdan Nietzsche, Presokratik filozofların yeniden keşfedilmesini ve Batı düşüncesinin bu köklere geri dönmesini bir zorunluluk olarak görür.

Bilim, öz olarak; insan ve doğa ile ilgilidir. Buraya insanın duyguları, yaratıcılığı ve doğal güdüleri girer. Dünyada içinde yaşadığımız yer doğadır ve sadece onu ve onun içinde olan insanı inceleyerek bilgiye ulaşabiliriz. Yani, bilim için kainat hakkında her şeyi anlamanın bir kapısı diyebiliriz. Sokrates’in akılcılığı, insana ve ahlaka odaklanır ve asıl cevabın yattığı “Doğa’yı,” ve insanın özelliklerini unutur. Presokratik filozoflar, çevrelerinde görmüş oldukları olgular ve fenomenlerin geleneksel veya mitolojik açıklamalarını daha rasyonel açıklamalar yapmak adına reddetmiştir. Her şeyin nereden geldiği, niçin bu kadar çok farklılık veya çokluk olduğu ve doğanın matematiksel olarak nasıl izah edilebilir olduğu gibi sorularını sormuşlardır. Bu filozoflar “Doğa’yı” tamamıyla açıklamak için gözlemsel ve mantıksal cevaplar aramaya yönelmişlerdir.

Arayışın Başlangıcı

Bu dönemde doğa filozofları, evrene dair temel soruları ele alarak evrenin yapısını, kökenini ve işleyişini anlamaya çalışmışlardır. Bu sırada, varlığın temelini oluşturan ilkel madde veya “arkhe” arayışına yönelmişlerdir. Ya da, temel olacak birçok gözlemi ve soruyu sormuşlardır. Her bir filozofun farklı bir unsurlar tanımlayarak kendi doğa anlayışını sunduğu bu dönemde öne çıkan bazı önemli isimler ve düşünceleri şöyle özetlenebilir:

Anaksimandros

Anaksimandros, evrenin temel maddesinin “apeiron” olduğunu öne sürmüştür. (Apeiron, belirli bir formda veya elementte olmayan, her şeyin kaynağı olan bir güçtür.)

Bilime Katkısı: Anaksimandros, doğada kendiliğinden işleyen bir düzenin olduğunu ve olayların doğa yasaları çerçevesinde meydana geldiğini savunmuştur. İlk harita çizerlerinden biridir ve canlıların kökenine dair ilk evrimsel görüşü savunmuştur.

Thales

Her şeyin temel maddesinin (arkhe) “su” olduğuna inanmıştır. Bu düşünce, evrendeki tüm varlıkların sudan meydana geldiğini ve en sonunda suya döneceğini savunur.

Bilime Katkısı: Thales, doğa olaylarını tanrısal müdahalelere ihtiyaç duymadan açıklamaya çalışan ilk düşünürlerden biri olarak kabul edilir. Mısır’da öğrendiği geometri bilgilerini geliştirmiş ve güneş tutulmasını önceden tahmin edebilmiştir.

Pythagoras 

Evrenin temelini sayılarla ifade edilebilen bir düzenin oluşturduğuna inanmıştır. Ona göre sayılar, evrendeki her şeyi anlamanın anahtarıdır ve bu düzen, kozmik bir uyum yaratır.

Bilime Katkısı: Matematiği bir dünya görüşü haline getirerek sayıların evrenin temel yapısının bir ifadesi olduğunu öne sürmüştür. Pythagorasçılar, müzik, astronomi ve matematik arasında ilişkiler kurarak evrenin sayısal bir düzen içinde olduğuna inanmışlardır. Bu da bilimde matematiksel düşüncenin ilk örneklerindendir.

Herakleitos 

Herakleitos, doğanın sürekli bir değişim içinde olduğunu ve tüm varlıkların karşıtlıkların etkileşimiyle ortaya çıktığını savunmuştur. Herakleitos’un felsefesinde, “Ateş” değişim ve dönüşümün en güçlü sembolüdür; diğer tüm maddeler ateşin gücüyle şekillenir.

Bilime Katkısı: Herakleitos ünlü “Panta Rhei” (her şey akar) ilkesi, doğadaki sürekli değişimi ifade eder. Hereklitos’un bu düşünceleri, modern bilimde evrim, termodinamik ve dinamik sistemler gibi alanlarda temel bir bakış açısına ilham kaynağı olmuş, bilimsel olayların durağan değil, sürekli değişim içinde ele alınmasının temelini hazırlamıştır.

Demokritos 
Demokritos

Evrendeki her şeyin “atom” adı verilen küçük ve bölünemez parçacıklardan oluştuğunu ileri sürmüştür. Atomlar, boşlukta hareket ederek nesneleri ve varlıkları oluşturur.

Bilime Katkısı: Atom teorisini ortaya atarak, maddenin yapısına dair ilk rasyonel açıklamayı yapmıştır. Atom hakkındaki teorisi, günümüz bilimiyle paralellik gösterip temel sağladığı için çok değerlidir. 

Parmenides

Varlığın bir ve değişmez olduğunu, dolayısıyla gerçekliğin algılardan bağımsız bir birlik olduğunu savunmuştur. Ona göre değişim bir yanılsamadır.

Bilime Katkısı: Parmenides, duyuların yanılabilir olduğunu ve ancak akıl yoluyla gerçeğe ulaşılabileceğini ileri sürmüştür. Varlık ve yokluk gibi kavramlar üzerine derin düşünceler geliştirmiştir.

Bilimde Temellerin Atılması

Doğa filozofları, evrenin temel yapısını ve işleyişini anlamaya yönelik ilk sistemli düşünceleri ortaya koymuşlardır. Doğanın sabit ve anlaşılabilir bir düzen içinde işlediğini, her şeyin birbiriyle ilişkili olduğunu ve bu düzenin gözlem, akıl yürütme ve mantık yoluyla kavranabileceğini savunmuşlardır. Tanrısal ve mitolojik anlatılardan sıyrılarak, evrenin kendi içsel yasalarıyla açıklanabileceğini savunan bu filozoflar, insanın doğayı anlama çabasında aklı ve gözlemi öncelikli araçlar olarak kullanması gerektiğini ilk defa öne sürmüşlerdir.

Pre-sokratik dönemde, filozoflar evrenin doğaüstü güçlerle değil, kendi içsel yasalarıyla açıklanabileceğini savunarak, gözlem ve akıl yürütmeyi insanın temel araçları olarak konumlandırmışlardır. Bu yaklaşım, insanlığın evreni anlama çabasında mitolojik açıklamalardan uzaklaşmasını sağlamış ve rasyonel düşüncenin temelini atmıştır. Bu açıdan, bilimin temellerini oluşturan sistematik kök bu köktür. Gerekli olan soruları sormuş ve bu sorunun ilerleyişini günümüzde olduğu gibi yeni sorulara dönüştürmüştür. O zamanın doğa kanunu sorularından bazıları halen cevaplanmayı bekliyor ve diğer sorularda yapay zeka, makine öğrenmesi, kuantum fiziği gibi alanlardaki soruların oluşmasına yol açmıştır.

Bu yönleriyle bu dönem, insanlık tarihinin bilimsel düşünceye geçişinde bir dönüm noktası olmuş, modern bilimin temellerinin atılmasına önayak olmuştur. Presokratik düşünce, insanın bilgiye ulaşma serüveninin ilk büyük adımı olarak, her çağda bilimin değerini ve önemini anlamamıza katkı sağlayan bir miras olarak kalmıştır.

Kaynakça

  • Nietzsche, Friedrich. Putların Alacakaranlığı. “Sokrates’in Sorunu” (Mustafa Tüzel). İş Bankası Yayınları.
  • Nietzsche, Friedrich. İyinin ve Kötünün Ötesinde. (Mustafa Tüzel). İş Bankası Yayınları.
  • Russell, Bertrand. Batı Felsefesi Tarihi 1. Cilt: İlk Çağ Felsefesi. (Ahmet Fethi). Alfa Yayınları.
  • https://onculanalitikfelsefe.com/pre-sokratik-donem-felsefe-sozlugu/
Bu içeriğin her türlü sorumluluğu ve hakları, yazar(lar)ına aittir.
Bu içerik, Temsil.org editör ekibinin ve bu sitedeki diğer içerik üreticilerinin görüşlerini yansıtmaz.