Sosyal medyanın uçsuz bucaksız dünyasında pembe bir filtre hâkim. Işıklar altında parlayan yüzlere hep aynı perspektiften bir dayatma: Mükemmel olma baskısı. Bu baskının en köklü simgelerinden biri ise daha çocukluk döneminden hayatımıza girmiş olan “Barbie”.
Barbie yalnızca bir oyuncak değil; sosyal medyada güzellik, başarı ve ideal kadın vücudunun yeniden üretildiği bir temsil biçimi. Peki sosyal medya, bu mükemmellik dayatmasında nasıl bir rol oynuyor?
PLASTİK BİR DÜNYA: BARBIE’NİN KÖKLERİ
Sosyal medya, rengârenk bir vitrin gibi. Her köşesinde parlayan yüzler, aynı mesajı veriyor: “Daha güzel ol, biraz daha kusursuz görün.” Oysa bu söylem yeni değil. Biz, o pembe dünyanın içine daha çocukken adım attık. Evet, Barbie’nin dünyasından söz ediyorum.
Barbie, sadece bir oyuncak bebek değil, yıllardır kadınlara nasıl görünmeleri gerektiğini söyleyen bir simge. Zamanla öyle bir noktaya geldi ki, güzellik ve başarı dendiğinde akla gelen ilk simgelerden biri oldu. Peki, sosyal medya çağında bu plastik kusursuzluk anlayışı nasıl yeniden canlandı?

iStock
ÖZGÜRLÜK GÖRÜNÜMLÜ ESARET: FİLTRELİ KİMLİKLER
Instagram ve TikTok gibi platformlar, hepimize “kendimizi yeniden yaratma” şansı veriyor gibi görünüyor. Ama bu özgürlük duygusu, çoğu zaman başka bir baskıyı da beraberinde getiriyor: kusursuz görünme zorunluluğu.
“Barbiecore” akımı bunun güncel yansıması. Parlak ciltler, estetik dokunuşlarla şekillenmiş yüz hatları, pembeye bulanmış kareler… Her şey, “Barbie gibi” olmanın yeni versiyonu.
Modern kültürde kadınlar, özgürleşmiş gibi görünürken aslında yeni bir denetim biçimine maruz kalıyor. Bugün sosyal medyadaki Barbie estetiği tam da bunun örneği. Kadınlar kendilerini istedikleri gibi ifade ettiklerini düşünürken, kapitalizmin güzellik kalıplarına hizmet eder hâle geliyorlar.

KUSURSUZLUĞUN ENDÜSTRİSİ: ESTETİK TUZAK
Barbie estetiği, yalnızca bir kültürel simge değil; güzellik kavramının ticarileşmesinde rol oynayan bir endüstrinin çıktısıdır.
Barbie için güzellik artık doğal bir özellikten çok, üretilebilir ve pazarlanabilir bir kimliktir. Sosyal medyanın yükselişiyle bu durum daha da belirginleşmiştir. Sosyal medya ve dijital platformlarda sürekli yenilenen bu görsel düzen, kadınlara yalnızca “güzel” olmayı değil Barbie gibi bir güzelliğe sahip olmayı aşılar. Bu, kapitalizmin güzellik üzerinden kurduğu “kusursuzluk endüstrisi”nin bir sonucudur. Bir başka deyişle “post-feminist güzellik rejimi” olarak da tanımlanabilecek olan bu duruma göre, bireyler özgürce kendi görünümlerini seçtiklerini sanarken aslında ekonomik normlar tarafından yönlendirilirler. Sosyal medya da tam olarak bu sınırların içinden konuşur. Artık gerçek bir güzellikten bahsedemeyiz, güzelliğin sadece dijital yansımaları var. Sosyal medyadaki kusursuz yüzler, bu yansımaların en parlak örnekleri. Barbie’nin toz pembe dünyası, o sahte gerçekliğin hâlâ canlı bir simgesi.
Güzellik algısı, sosyal medya üzerinden bir tür “dijital performans”a dönüşürken, bu idealin ekonomik getirisi de büyüyor. Kozmetik markaları, estetik klinikleri ve influencer kültürü, Barbie estetiğini bir reklam aracına dönüştürüyor.
Time dergisinde Eliana Dockterman (2023), Barbie’nin yaratıcısı Ruth Handler’ın, kız çocuklarına yetişkin olma hayali sunmak amacıyla başlattığı bu projenin, yıllar içinde bir tüketim ikonuna dönüştüğünü belirtir. Bu dönüşüm, kadınların kimliklerini güçlendirmek yerine, çoğu zaman onları ulaşılması imkânsız bir mükemmellik mitine mahkûm eder. Yani Barbie artık bir sembol değil, bir sektör. Güzellik ise bu dönüşüm sürecinde artık doğallığın değil, üretimin bir unsuru haline geldi.
Sonuç olarak Barbie’nin temsil ettiği güzellik ideali günümüzde yalnızca bir oyuncak vitrinin değil; sosyal medyanın da vitrini. Kadın bedeni, bu estetik düzen içinde hem izlenen hem de gösterilen bir alan haline geldi. Güzelliğin anlamıysa dijital kodlarla yeniden ve yeniden yazılıyor.

Gettyimages
BARBIE ÇAĞINDA GERÇEK KALABİLMEK
Barbie estetiğiyle beslenen sosyal medya güzellik geleneği, bireylere kendi kimliklerini yeniden tasarlama fırsatı sunarken, aynı zamanda onları homojen bir güzellik standardına hapsediyor. Bu durum özellikle genç kadınlar için görülmez bir toplumsal baskıya dönüşüyor: Yeterince Barbie misin?
Oysa güzellik, yalnızca pembe renge sığmayacak kadar geniş bir renk skalasına sahiptir. Gerçekler filtrelerde değil, aynada gizlidir.
Dijital dünyadaki her filtre, bir gerçeği silerek bir ideali parlatıyor ancak bu sahte parıltının arasında gerçekliği hala koruyan akımlar da filizlenmekte. #RealMe, #NoFilter gibi akımlar, sosyal medya kullanıcılarının, pembe hakikat üçgeninin dayatmalarına olan tepkisini göstermektedir. Bu hareketler, estetik baskılara karşı yeni bir direniş dilinin ve gerçekliğin korunmasının tohumlarını atmaktadır.
KAYNAKÇA:
- Dockterman, E. (2023, July 21). Ruth Handler Is the Key to Barbie. What To Know About the Doll’s Controversial Founder. TIME.
- Rogers, M. (1999). Barbie Culture. London: SAGE Publications.
- McRobbie, A. (2009). The Aftermath of Feminism: Gender, Culture and Social Change. London: SAGE Publications.
- Ruth Handler Hakkında-TIME
- Gill, R. (2007). Gender and the Media. Cambridge: Polity Press.

Yorumunuzu Yayınlayın