Go, 2500 ila 3000 yıllık bir geçmişe sahip olduğu tahmin edilen, dünyadaki en eski ve en derin strateji oyunlarından birisidir. Çin kökenli bir oyun olmasına rağmen bütün Doğu Asya’da; özellikle Japonya (Igo), Çin (Weigi) ve Kore’de (Baduk) büyük bir kültürel öneme sahiptir. Geleneksel Çin kültüründe, entelektüel ve ahlaki gelişimin temel taşlarından biri olarak görülen dört temel sanat arasında yer almıştır. Günümüzde 100 milyondan fazla Go oyuncusu olduğu tahmin edilmektedir. Bu yaygınlığı ve tarihi derinliği sebebiyle Go’yu sizler için doğu ve batı felsefelerindeki yaklaşımlarla incelemek istedim. Keyifli okumalar.

Go’yu Tanımak

Go, tahta üzerinde siyah ve beyaz taşlarla oynanan iki kişilik bir oyundur. Oyunun temel amacı, rakip taşları tamamen yok etmek değil; tahta üzerindeki boş alanları (territory) çevrelemek ve kontrol altında tutmaktır. Bu amacıyla bile felsefi olarak diğer strateji oyunlarından ayrılan Go, Japonya’da “Hikaru no Go” gibi animelerle birlikte popülerliğini çocuklar ve gençler arasında artırmıştır.

Kaynak: crunchyroll.com

Hikaru no Go, Kaynak: crunchyroll.com

Go tahtası (goban), genellikle 19×19 çizgiden oluşur ve bu yapının ruhun bir aynası olduğu düşünülür. Tahta üzerinde yapılan hamleler oyuncunun ruhunun, o andaki duygularının göstergesidir. 361 kesişim noktası, teorik olarak oyundaki hamlelerin karmaşıklığını ve hayatta karşılaşacağımız sonsuz ihtimalleri temsil eder. Oyunun siyah ve beyaz taşları, Doğu felsefesinin temel ikilemi olan Yin ve Yang’ı sembolize eder. Bu ikilik sanılanın aksine mutlak bir iyi veya kötü çatışmasını anlatmaz, sürekli bir döngüyü birbirine bağımlılık ve nihai denge arayışı olarak anlatır.

Go’nun temel mekaniği, bu ikilemi ve inşa felsefesini somutlaştırır. Oyunun amacının yok etme yerine alan kuşatma ve nüfuz inşa etme üzerine olması, rekabetin bile yapıcı bir eylem olduğu Doğu metafiziğini yansıtmaktadır. Taşlar bir kez tahtaya konulduğunda hareket edemez ve hapis alınmadıkça sabit kalır. Bu mekanik, inşa edilen temellerin kalıcılığını ve alınan kararların sorumluluğunu vurgularken bir yandan da bu sabitlik, tahtadaki grupların yaşam ve ölüm durumlarının dinamik bir akış (Tao) içinde gerçekleşebileceğini gösterir. Go, bu bağlamda zıt güçlerin birbirine karşı olma durumu yerine bir denge durumuna gelmelerini vurgular.

Kaynak: istockphoto.com

Goban

Doğu Felsefesinde Go: Bütüncül Yaklaşım

Oyun; kendisinin köklerini de aldığı Taoizm, Konfüçyüsçülük ve Zen Budizmi gibi Doğu felsefelerinin içsel bilgelik, etik ve bütünsel düşünceye dayalı prensiplerini kurallarına ve oyun tahtasına da yansıtmaktadır. Taozim, evrende düzen ve uyumun temel ilkesi olan ”Dao”yu (yol) merkeze alır. Bu ilke Go stratejisinde, tahtayı tek tek taşların veya küçük savaşları görmek yerine birbiriyle bağlantılı grupların ve boş alanların bütünü olarak algılama anlamına gelir. Oyunculardan beklenen, güçlü hesaplama yeteneğini değişik duyguları yönetme ve dengeyle birleştirmeyi öğrenmesidir. Bahsettiğim bu gereklilik, Taoist felsefenin sertlikten kaçınma ve evrensel akışa (Tao) uyum sağlama ilkesinin stratejik bir yansımasıdır.

Kaynak: https://kgvreis.wordpress.com/2020/12/20/taoizm-taoculuk

Kaynak: kgvreis.wordpress.com

Oyunun Çince adı olan Weigi (Kuşatma Oyunu), doğrudan çatışma yerine dolaylı yoldan kontrol kurmanın ve rakibi çevreleyerek etkisiz hale getirmenin erdemini vurgular. Doğu felsefesinde bilgelik, dış dünyayı analiz etmekten ziyade kişinin kendini aşması ve yaşamla bütünleşmesi sürecinde edinilir. Go’da bu felsefe, bir oyuncunun tek bir savaşa odaklanıp açgözlülükte takılı kalması yerine tahtanın genel durumunu (bütünlüğünü) algılaması anlamına gelir. Eğer bir oyuncu tahtanın küçük bir bölümünde aşırı hırs gösterirse, Tao’nun esnekliğine aykırı davranmış olur ve kaçınılmaz olarak büyük tahtayı kaybetmesine neden olur. Tıpkı bir insanın hayatında bireysel zaferlere koşmasının bütünün uyumunu bozmasına yol açması gibi…

Go oynamak, yüzyıllardır bir mantık pratiği ve meditasyon biçimi olarak görülmüştür ve oyuncunun zihnini zinde tutmasına ve gerçeklikten kaçış sağlayarak kendisini başka dünyalarda bulmasına olanak sağlar. Bu süreç, Zen Budizmi’ nin farkındalık ve meditasyon tutumuyla birleşir. İleri seviye Go oyunlarında oyuncunun sadece mantıksal hesaplamalar yapması yetersiz kalır. Tahtanın anlık ve sezgisel bir şekilde kavranması gerekmektedir. Bu sezgisel kavrayış, rasyonel analizin tıkanıklığına düşmeden karmaşık durumlar karşısında en uygun kararı hızla verme yeteneğini ifade etmektedir.

Konfüçyüsçülük, Go’yu karakter eğitimi ve ahlaki gelişim aracı olarak benimsemiştir. Oyun; oyuncuya tevazuyu, rakibe saygıyı ve birlikte gelişmeyi öğretir. Oyunun etik kuralları yaşam disiplinlerini de içine alır. Örneğin; ”Hızlı oyna, hızlı kaybet” özdeyişi sabır erdemini, ”Darbeyi vurmadan önce yumruğunu sık” ifadesi ise eylemlerden önce yeterli hazırlık yapmanın ve güvenilir temeller oluşturmanın sorumluluğunu vurgular.

Go’nun puanlama sistemi, derin bir ahlaki strateji mekanizması sunar. Oyun sırasında hapis alınan taşlar, oyun sonunda rakibin alanını küçültmek için kullanılır. Bu sistem, her agresif eylemin oyuncunun lehine somut ve ölçülebilir bir pozitif sonuç doğurduğu stratejik bir geri dönüş döngüsü yaratır. Bu döngü, Budist/Hindu felsefelerindeki ”karma” prensibini yani her eylemin kaçınılmaz olarak uzun vadeli sonuçlar doğurmasını gösterir.

Kaynak: wallpaperbetter.com

Kaynak: wallpaperbetter.com

Batı Felsefesinde Go: Rasyonel Yaklaşım

Batı felsefesi; gerçekliği geleneksel olarak nesnel, tanımlanabilir ve rasyonel bir düzlemde ele almıştır. Örnek olarak Sokrates’in diyalog yöntemi ve Descartes’in mantıksal şüphesini verebiliriz. Go, Batı’ya ulaştığında bu analitik bakışla hem evrensel bir mantık oyunu hem de rasyonel sınırları zorlayan bir meydan okuma olarak değerlendirilmiştir. 17. yüzyıl filozofu Wilhelm Leibniz, Go’ya büyük bir hayranlık duymuş, oyunu Tanrı’nın amacını çözme arayışının bir parçası olarak ”mümkün olan en güzel dünyaya” ulaşma çabası olarak nitelendirmiştir. Leibniz’in bu yorumu Batı’nın evreni rasyonel, çözülebilir bir sistem olarak görme arayışını da yansıtmaktadır. Ek olarak Hollandalı filozof Johan Huizinga’nın Homo Ludens (oyuncu insan) teorisi bağlamında Go, medeniyetin ve kültürün köklerini besleyen hayati bir zihinsel pratik olarak kabul edilmiştir.

Kaynak: meisterdrucke.com.tr

Wilhelm Leibniz Kaynak: meisterdrucke.com.tr

Ancak Go’nun sonsuz karmaşıklığı (Tarihin ilk oyunundan bugüne dek yeryüzünde iki aynı Go oyunu oynanmamıştır.) Batı’nın tam hesaplama ve deterministik rasyonel yaklaşımını aşmaktadır. Bu sebep, Batı’nın zihinsel enerjiyi sadece çözümlenebilir problemlere değil aynı zamanda çözümsüzlükte ve sürekli yenilikte yatan potansiyele yönlendirmesini zorunlu kılmıştır. Go, Batı’nın rasyonel analiz geleneği içinde de sezgisel bir boşluk bırakan ve mükemmeliyeti sadece mantıkta değil sürekli keşifte arayan bir fenomen haline gelmiştir.

Go, Batı’nın geleneksel strateji oyunlarıyla, özellikle Satranç ile karşılaştırıldığında felsefi bir ayrım ortaya çıkar. Satranç, merkezi bir çatışma ve mutlak zafer (mat) üzerine kuruludur. Bu nedenle Batı’nın siyasi ve savaş felsefesinde yaygın olan dualist yok etme zihniyetini temsil etmektedir. Go’da ise en belirgin fark, tamamen kazanma veya rakibi tamamen yok etme gibi bir durumun olmamasıdır. Kazanan oyuncu sadece tahta üzerindeki alanların daha büyük miktarına egemen olurken kaybeden oyuncu tamamen yok edilmiş değildir, sadece daha az alanı kontrol etmektedir. Song dönemi bilgini Zhong-Pu Liu’nun 1078 yılındaki ifadesiyle savaşmak, Go oyununda anahtar olarak değil sadece en son çare olarak kullanılır. Go’nun rekabeti, total yıkım yerine sürdürülebilir denge ve göreceli bir hakimiyet açısından tanımladığını gösterir.

Doğu ve Batı Felsefelerinin Sentezi

Go, Doğu ve Batı’nın varlık anlayışları arasındaki temel farkı gösteren bir ikilem sunmaktadır. Bir yandan, taşlar bir kez tahtaya yerleştirildiğinde hareket etmez; böylece eylemlerin kalıcı sonuçları ve sorumluluğu vurgulanır. Öte yandan tahtanın genel durumu sürekli değişir, grupların yaşam ve ölüm durumu (tsumego) yeniden değerlendirilir. Bu durum Batı’nın nesnel, tanımlanabilir gerçeklik arayışına karşılık Doğu’nun varoluşu sürekli bir akış olarak görme eğilimini yansıtır.

Go’nun evrensel felsefesi, kültürel farklılıkların ötesinde stratejik başarıyı ve kişisel gelişimi destekleyen temel etik prensiplerde yatar. Go; Batı’nın rasyonel verimlilik anlayışını, Doğu’nun bütünsel uyum ve etik bilgelik zorunluluğuyla birleştiren bir sentez sunmaktadır. Go özdeyişleri, stratejik kuralları evrensel etik ve pratik hayat derslerine dönüştürmüş; yüzyıllar boyunca da öğretim kaynağı olarak eski uzak doğu saraylarında kullanılmıştır. Bu özdeyişler katı bilimsel yasalar değil, bilişsel yükü azaltan pratik rehberlerdir. Bu rehberler, oyuncunun sonsuz seçenekler arasından sezgisel olarak doğru yola yönelmesini sağlar. Bu nedenle de insan zihninin aşırı hesaplama yapamadığı anlarda yani gerçek hayatta nasıl hareket ettiğine dair bir model sunar diyebiliriz.

Yapay Zeka Araştırmaları

Google DeepMind tarafından geliştirilen yapay zeka temelli Go oyuncusu AlphaGo ile Güney Koreli dünya şampiyonu Lee Sedol arasındaki karşılaşma, hem yapay zeka hem de Go oyunu için bir dönüm noktası olarak kabul görmektedir. Maçlardan önce genel kanı, Sedol’un belki bir iki maç kaybedeceği ancak seriyi kazanacağı yönünde olsa da beş maç üzerinden oynanan seriyi 4-1 skorla AlphaGo kazanmıştır. Go, yapay zeka araştırmaları için satrançtan bile daha karışık ve zorlu bir alan olmuştur çünkü potansiyel hamle sayısı çok daha fazladır. AlphaGo’nun dünya Go şampiyonu Lee Sedol’u yenmesi, makine öğrenimindeki ilerlemeyi göstermiş ve Go’nun Batı bilim camiasındaki önemini artırmıştır. Bu karşılaşma aynı zamanda insanın zihinsel kapasitesini ne kadar artırabildiği açısından da değerli olduğunu kanıtlamıştır. Lee Sedol dördüncü oyunda galip gelmeyi başarmış, bu zaferi AlphaGo’nun orta oyunda yaptığı bir hatadan sonra elde etmiştir. Bu oyun, makine hassasiyeti karşısında insan yaratıcılığının ve sezgisinin bir zaferi olarak görülmüştür. AlphaGo saniyede binlerce hamleyi hesaplayarak Batı’nın rasyonel hesaplama gücünü yansıtmış olsa da Sedol’un beklenmedik ve yaratıcı hamlesi, makinenin tahtanın ruhunu veya akışını anlama eksikliğini ortaya çıkarmıştır. AlphaGo’nun uzmanlaşmış zekasına karşın insan zekasının genel, uyarlanabilir yapısı stratejik karar alma değerini göstermiştir. Netflix üyeliği olmayanlar ve belgeseli izlemek isteyenler için yazının en altına YouTube videosunu ekliyorum.

Kaynak: medium.com

Kaynak: medium.com

Go’nun Evrenselliği

Go’nun en derin felsefi çıkarımı, oyunun mutlak benzersizliğinde yatmaktadır. Bugüne kadar oynanmış hiçbir oyunun birbirinin aynısı olmaması, her durumun mutlak bir yenilik sunduğunu ve dolayısıyla her hamlenin yaratıcı bir sorumluluk gerektirdiğini bize göstermektedir. Bu felsefi durum, Batı’nın determinizmini ve bilimsel çözümleme inancını sarsmaktadır. Go, oyuncuya sürekli değişen ve çözümsüz kalan evrende (tıpkı yaşamın çözülememiş problemleriyle birlikte yaşadığımız gibi) aktif ve yaratıcı bir varoluş sorumluluğu yükler.

Bu bağlamda Go, insanı stratejik nihilizme yerine sürekli gelişim ve keşif yoluyla ulaşılan bilgelik arayışına götürür. Oyuncu, tahtadaki kaos içinde düzeni kurma, zıtlıkları dengeleme ve her yeni durumda yaratıcı çözümler üretme görevindedir. Sonuç olarak Go, iki büyük kültürün de zeka ve etik tanımını zorlayan, zamanın ötesinde bir stratejik sanat eseri ve yaşamı anlamlandırmaya yarayan derin bir felsefi rehber olarak varlığını sürdürmektedir.

Ayrıca Go’ya dair bir ilgi duyuyorsanız veya bu metinden sonra merak ederseniz aşağıdaki web sitelerinden detaylı bilgilere ulaşabilirsiniz.

https://www.tgod.org.tr

https://www.instagram.com/turkiyegodernegi

Kaynakça

Bu içeriğin her türlü sorumluluğu ve hakları, yazar(lar)ına aittir.
Bu içerik, Temsil.org editör ekibinin ve bu sitedeki diğer içerik üreticilerinin görüşlerini yansıtmaz.