Popüler kültürün tanımlamasında, onu oluşturan iki terimin, “popüler” ve “kültür”ün nasıl tanımlanmadığı önem taşımaktadır. Popülerin günümüzde kullanıldığı biçimiyle iki temel tanımı vardır: Egemen olan birinci tanımlama da popüler “yaygın olarak beğenilme, tüketilen” anlamına gelmektedir. Bu tanım popüler kültürün ticari boyutuna vurgu yapmaktadır.

İkinci tanım ise kaynağı 18. yüzyılda Herder’e götürülen ve antropolojik olan “halka ait” anlamı taşımaktadır (Özbek, 1991:18).

Popüler kültüre daha olumsuz, eleştirel ve tutucu gözle bakanlar, ticari bir kaygıyla oluştuğunu ve kaliteden yoksun alçak bir kültür olduğunu savunarak ilk tanımı benimserler. “Halka ait” olduğunu savunanlar ise daha olumlu yaklaşırlar ve halkın istek ve ihtiyaçları doğrultusunda ortaya çıktığını düşünürler.

Kültürel İncelemeler Yaklaşımı ise iki tanımı harmanlar ve onları değiştirip aşan yeni bir bakış açısı tanımlar. Stuart Hall’e göre popüler kültür, çoğunluk tarafından beğenilen ve halka ait tanımıyla birlikte saf halka ait bir kültür değildir. Kültürel mücadele (halk ve kültürel iktidar) arasındaki ilişki, çelişki ve etkilerden doğan, sabit olmayıp dönüştürülebilecek bir kültürdür.

Günümüzde genel olarak bir ‘egemenlik ve mücadele’ (Güngör, 1999: 18) alanı şeklinde kendini gösteren kültür; avcılık ve toplayıcılık unsuruyla, doğa-insan etkileşiminin ilkel yapısından ortaya çıkarak, göçer ve geleneksel bir ortamda oluşmuş, toplumlaşma aşamalarında, sistemli yaşayış ve kurumsallaşmayı getirerek, son dönemdeki insana ve anlayışa dair çözülme odaklarında karmaşıklaşmıştır.

Arabesk (arabesque) kelimesi ise Türkçe’ye Fransızca’dan geçmiştir. Sözlüklerde bu kelimenin “Arap tarzında yapılmış süsleme” veya “bezeme” anlamına geldiği belirtilmektedir. Batı’da süsleme, müzik ve şiirde de kullanılan özgün bir sanat biçimine Arabesk denilmektedir.

Türkiye’de ise arabesk sözcüğü Batı’dakinden oldukça farklı bir anlam içermekte, uyumsuzluğu ve kokuşmuşluğu ifade eden “kitsch” sözcüğünün karşılığı olarak kullanılmaktadır (Güngör, 1993: 17-20).

Popüler kültürün bazı özelliklerini taşıdığı kabul edilen arabesk müzik hakkındaki tartışmalar bu olgu görünür olmaya başladığından beri sürmektedir. 1960’larda kırsaldan kentlere yaşanan göç sonrasında ortaya çıktığı kabul edilen arabesk müzik, yalnızca bir popüler kültür alanına ait bir müzik türü olarak değil, bir yaşam tarzı olarak da kabul edilmektedir. 1990’lı yıllara değin kentlerin varoşlarına ve dolmuşlara sıkışan arabesk müziğe, devletin radyo ve televizyonlarında kültürü yozlaştırdığı gerekçesiyle yer verilmemekteydi. Ancak özel radyo ve televizyonların kurulmasıyla birlikte arabesk müziğe konan yasak da fiilen sona ermiştir. Bu döneme kadar yalnızca belli kesimlere seslenebilen arabesk müzik sanatçıları özel televizyonların yaygınlaşmasıyla birlikte geniş kitleler tarafından dinlenilmeye başlanmış ve tüm toplumun tanıdığı starlara dönüşmüştür. Bu süreçte merkezle bütünleşen arabesk müzik soylulaşmıştır(Soydan, 2015: 62).

Başta insanın duygusal yanlarının, toplumsal olarak tutumlar ve ruh hallerine dönüştürülmesine kaynak olan arabeskin doğuşundaki en büyük önemi Orhan Gencebay ve şarkılarına vermek gerekir:

“Yılların günahı kaderde mi kalacak?
Yılların günahı kaderde mi kalacak?
Elbet bir gün insanlık sizden hesap soracak

Elbet bir gün insanlık sizden hesap soracak

Bin dertle bin gamla yaşadık çok yılları
Sardıkça ezdi bizi yoksulluğun kolları

Bir gün mutlaka göreceğiz biz de
O güzel yarınları
Biz görmesek de görecekler var
O mutlu yarınları”

Yalnızca sözlerine bakarak, üstelik bu sözlerin yalnızca “kadere” yönelik kısımlarını seçerek yorumlamak da yanlıştır çünkü sözlere anlam veren “ses” öğesini atlamamak gerekir. Bir yandan keder bir yandan ümit ifade eder bu sözler ve müzik. Bu da o dönemki taşra-şehir arasında sıkışıp bunalan ruh hallerinin kendilerini bir parçada bulmasına ve onu yani onu icra eden kişiyi benimsemelerine neden olur.

Bununla birlikte seçkinciler için  genellikle ‘yoz’, ‘dejenere’, ‘zevksiz’, ‘kaderci’, ‘Arap müziği’, ‘ağlama kültürü’, ‘yanlış bilinçli’ gibi nitelemelere yaslanmakta, kaderci bir söyleme sahip olduğu iddiasına dayanılarak, arabeskin hakim ideolojiye direnme ve özgürleşme niteliklerine sahip olmadığı sonucuna ulaşılmaktadır. Oysa ulaşılan bu sonuç hem tehlikeli ve tartışmalı, hem de ileride görüleceği üzere tam tersi de iddia edilebilecek bir sonuçtur.

Özbek, o dönemin Türkiye Cumhuriyeti gibi geçiş toplumlarında geleneksel toplumla, Batıdan ihraç edilen “modern” olan arasında uzlaşmaz bir çelişki yaşandığını söyler. Bundandır ki seçkinci kültürün Orhan Gencebay arabeskini kabul etmesi güç olmuştur ancak sonunda başarılmıştır. Bu noktada “hegemonik” olandan bahsetmek gerekir. Arabeskin ideolojik eklemlenme sürecine açıklık getirebilecek olan hegemonya Gramsci’nin geliştirdiği bir kavramdır. Gramsci, hegemonyayı merkeze alarak bir mücadele alanı olarak medyayı tanımlar. Bir düşünce hegemonikse ‘rıza’ yaratmalıdır. Başlangıçta bir ‘alt kültür’ niteliği gösteren arabesk müzik, o kültürü ilk kez tüketerek-yaratan grupları aşıp genelleşmiş ve böylece evcilleştirilmiştir.

Yine bundan birkaç yıl sonra ortaya çıkan; ezilen yoksulların dünyasında, özünde uyuşturan bir kadercilik taşıdığı söylenen arabesk yer yer kadere isyana dönüşmüş ve ezilenlerin rengine bürünmüştür. Bu noktada Müslüm Gürses örneğini vermek doğru olabilir: 1980’li yıllarda “kırk yılın başında halim hatırım sorulsa ne yazar sorulmasa ne” diyen Müslüm Gürses; arabesk şarkı sözlerinin ifade ettiği mazlumluk ve mağduriyetten, aşkın “delikanlı” hâliyle tanıştırmasından, dillerden düşmeyen zorlanan cümleleri şarkılarıyla dillendiren ve “baba” ikonuyla beynimizde kalıplaşan adamdır.

Ancak 2000’li yıllarla beraber stiline bir değişim getirmiştir Gürses; yorumcu kimliği ile ön plana çıkarken farklı tarzdaki eserleri de yorumlamış ve arabeske farklı bir perspektif katmıştır. Caz, rock ve rap tarzı eserlerin yorumlanmasındaki katkı ve icralar arabeskin arabesk kültürel durumu yönetmeye çalışan aktörler tarafından farklı bir seviyeye taşıma çabalarından biridir. Söz konusu icralar Müslümcüler tarafından takdir görmese de daha önce hiç Müslüm Gürses dinlemeyenlerin de Müslüm Gürses dinlemelerine imkân sağlamıştır.

Bu tarz çabalar, Müslüm Gürses özelinde temsil edilen arabesk kültürel durumu bir tür yapı bozumuna uğratarak farklı türlere eklemleme ve piyasaya yeniden sürme çabasıdır(Işık, 2017:99).

Müslümcü diye tabir edilen fanatik diyebileceğimiz kitlenin yeni Müslüm Gürsesi tarzını benimsememe nedenini; Kırsaldan kente büyük göçlerin olduğu, taşradaki insanların kent yaşamında umduklarını bulamayıp yakalandıkları hayal kırıklıkları, işsizlik ve yoksulluk gerçeğiyle yüzleşmeleri, kentte ruhsal ve fiziksel kayboluşları, kendi tip kültüre adapte olamamaları gibi sancılı süreçlerde imdatlarına yetişen “baba”nın da artık diğerlerine benzemesiyle açıklayabiliriz.

Meral Özbek’e göre arabesk müzik bu nedenle halka ait direnme ve kabullenmelerin, isyan ve boyun eğmelerin ideolojik ifadesini bulduğu hakim sınıfların hegemonik projesine de, alternatif bir hegemonik projeye de eklemlenebilecek bir popüler kültür olarak görülmektedir (Özbek, 1991: 92).

Kısacası ekonomik, siyasal, toplumsal süreçlerin dinamiklerinin değişimi ile arabeskin ne zaman popüler kültür olduğu, ne zaman popüler kültürden dışlandığı ve ne zaman yeniden kabul edildiği süreçler itibariyle takip edilebilir.

Başta ezilen yoksul kitlelerce tüketilir, elitist kültürlerce küçümsenir ve reddedilir; arabesk. Sınıfsal olarak bir ayrımlaşma göz önünde tutulduğunda, yukarıdaki örnek ve benzerleri üzerinden gidilerek baktığımız pop müzik dünyasının anlattığı meselelerin, asgari ücretle geçinmeye çalışan ve kentlerin çeperlerinde hayata tutunmaya çalışan grupların kültürel algı biçimlerini yansıtabilmesi kuşkuludur. Arabeske karşı sadece seçkinler değil, cumhuriyetin Batılı ve seçkinci kültürel inşa tutumu nedeniyle de benzer tutumlar takınılır. Kamusal ve resmi alanlarda yok sayılır hatta yasaklanır. Ancak popüler kültürün ihtiyaçları doğrultusunda arabesk, geçmiş olumsuzluklarından azade olarak çok kıymetli ve ‘bize ait’ bir nostaljik öğeye dönüştürülebilir. Böylelikle sol da, burjuva seçkin kesimler de ‘nostaljik’ duygularla arabeskle barışabilir.

Bir zamanlar “yoz müzik”, “gecekondu müziği” ya da “minibüs müziği” olarak tanımladıkları arabesk, ‘bize ait’ kıymetli ve korunası değerler arasına kolaylıkla yerleşmiştir(Evrensel,2019).

Arabesk, bugün 7 yaşındaki çocuktan 70 yaşındaki teyzeye, kültür, din, etnik köken, maddi durum farkı gözetmeksizin herkesin gözbebeğidir.

Kaynakça:

  • Özbek, Meral(1991). Popüler Kültür ve Orhan Gencebay Arabeski, İstanbul: İletişim Yayınları.
  • Güngör, Nazife (1993). Arabesk Sosyokültürel Açıdan Arabesk Müzik, Ankara: Bilgi Yayınevi.
  • Soydan, Ersoy(2015), Televizyonun Arabesk Müziğin Soylulaşmasındaki Rolü. Marmara İletişim Dergisi, 23(1), 61-73.
  • Işık, Nural (2017), Müzik Sosyolojisi Açısından Arabesk Müziğin Dönüşümü. Sosyolojisi Dergisi, 38(1), 89-106.
  • Evrensel, Arabeskle mi barışıyoruz yoksa popüler kültürle mi? (2019, 17 Ocak) internet sitesinden alındı. Erişim adresi: https://www.evrensel.net/haber/371242/arabeskle-mi-barisiyoruz-yoksa-populer-kulturle-mi
Bu içeriğin her türlü sorumluluğu ve hakları, yazar(lar)ına aittir.
Bu içerik, Temsil.org editör ekibinin ve bu sitedeki diğer içerik üreticilerinin görüşlerini yansıtmaz.